Birini çok özlerseniz, bunu ona mutlaka söylemelisiniz. Çünkü bazen, ne kadar çok özlerseniz özleyin, söylemek istediğiniz kişiyi bir daha görmeniz mümkün olmaz. Sarılmanız, eve gelmesini beklemeniz de öyle...
Önce anlamazsınız ne olduğunu... Etrafınızda sizi teselli eden herkes dağılıp, aradan zaman geçince farkedersiniz yokluğunu. İnanmazsanız, inkar ederseniz yolunuz daha uzundur. Görmezden gelmeye çalışmak, olmamış gibi davranmak her zaman olayı daha karmaşık hale getirir. Kendinizi bunu yaşamadığınıza, etrafınızdakileri de kötü olmadığınıza bir kere inandırmanız işin tamamen başka yollara sapmasına neden olur.
Etraftaki herkes, toparlandığınızı düşünür. Atlattı derler kendilerine. Sürekli "sen güçlü bir kızsın. Benden daha güçlüsün en azından. Ben bunu bu kadar kısa sürede atlatamazdım." derler. Herkesten duydukça siz de inanırsınız gücünüze."Evet, ben güçlüyüm." dersiniz. Oysa sorun hala vardır içerilerde bir yerlerde ve yıllar sonra çıkıverir ortaya. Saçma sapan bir yerde, saçma sapan bir zamanlamayla. Ve aslında en başından beri inkarın bir işe yaramadığını anlayıverirsiniz.
Yapmak gereken acıyı saklamak değil, acıyı yaşamak. Bunu ancak kafanıza dank ettiğinde anlarsınız. Acıyı saklamak değil, acıyı yaşamak istersiniz. Ama bu defa etrafınız anlayamaz bu kadar uzun süre sonra bu acıyı nasıl hortlattığınızı. "Hiç gitmedi ki" diyemezsiniz, gururunuz engel olur. Kendinize de, etrafınıza da çeşitli bahaneler bulursunuz. Etrafınız inanır da, siz inanmazsınız.En zoru budur işte. Hiç bir bahane sizi avutmaz o günden sonra da.
Uzun bir süre ne yaptığınızı bilmeden acınızı yaşarsanız şanslısınız. Alkolle anlaşamayan bünyeniz, alkolü su gibi emmeye başladığının sabahlarından birinde anlarsınız bunun da avutmadığını. Etrafınız, anneniz, en yakın arkadaşlarınız, sevgiliniz herkes geçici küçük bir bunalım sanır o günleri. "Evet" dersiniz "geçecek yakında".Herkese mutlu rolü yapıp, yalnız kalmaya çalışırsınız.Bir süre sonra etrafınıza "ben mutluyum" imajı vermek konusunda o kadar profesyonelleşirsiniz ki kendiniz bile bazen mutlu olduğunuza inanırsınız.
Bir gün tek başınıza taşıdığınız o yük o kadar ağırlaşır ki, kaldıramayacağınızı anlar yardım istersiniz. Gülümsemek kocaman bir maske haline gelmiştir çünkü. Gerçekten mutlu olduğunuz günleri özlersiniz, sonra da onu. Çünkü odur o güne dek mutluluğunuzun en büyük kaynağı...
İşte böyle bir durumda artık ne ailenizden alabilirsiniz o yardımı, ne de etrafınızdakilerden... Uzaklaşıp, bu konuda uzman birine gitmeyi bile kabullenirsiniz bu durumdan kurtulabilmek için. İyi bir uzman size ışığı gösterebilir. Kabullenmeyi öğrenmeniz bile ışığa götürür.
Gerçeği görür, onun gidişini kabullenir, onu özlemenin bu kadar dramatik olmadığını, o bu hayattan gitse bile sevmeye devam edebileceğinizi, hatıralarınıza sarılmayı öğrenirsiniz. Yıllarca karanlık bir tünelde yürümüş ve sonunda gün ışığına çıkmış kadar rahatlarsınız bunları uygulayabildiğinizde. Bir süre sonra da hayatınıza devam edersiniz. Bu defa gerçek anlamda!
Hayatınızı yoluna koymayı öğrenirsiniz. Artık amaçsızca çalışmayı bırakıp gerçekten istediğiniz şeyi yapmaya başlarsınız. Sırf onu hatırlatıyor diye hayatınıza aldığınız insanları bir kenara atar, tek başınıza yola devam edersiniz. Benim kadar şanslıysanız tek başınıza devam ettiğiniz yolda karşınıza yüzünüzü güldürüp, kalbinizi ısıtacak biri çıkabilir. Hayata dönersiniz.
Tüm bunlar olurken, onu özlemeye devam edersiniz.Bazen öyle küçük detaylar onu hatırlatır ki, siz bile şaşarsınız o detayı hatırlamış olmanıza. Son zamanlarda onu sık düşünmediğiniz için kendinize kızarsınız. Anılarınızı canlı tutamadığınızı farkedersiniz. Gitgide renkleri solmuştur. Bazılarında silik sahneler olduğunu farkedersiniz. Bu canınızı gerçekten sıkar. Hatırlamak için kendinizi sıkmak bir işe yaramaz. Yaramadığı gibi bu durumu o kadar bilinç altınıza işlersiniz ki; rüyalarınıza girer. O kadar zorlarsınız ki o silik anıları canlandırmak için, zihninizde hep son günler, son anlar belirir. Ve özlediğiniz o insan akciğer kanserinden gözlerini kapamışsa bu hayata, hatırladığınız en canlı sahneler aslında en çok unutmak istediğiniz sahnelerdir. Siz küçücük çocukken, en büyük kahramanınız olan o koca adam sizin kadar zayıflamış ve çelimsizleşmiştir. Hep gülerken gördüğünüz o mutlu baba, ağrılarından ağlamaya başlamıştır. Bitanecik kızına hiç bağırmamış olan o adam, hasta yatağında sinirlenip tüm sevdiklerine bağıran biri olmuştur. Ve işte yıllar sonra, kendinizi anılar için zorladığınız o dönemde en canlı görünen anılar bunlar oluverir. Uykularınız kaçar, huzursuz uyanırsınız. Güzel olanları hatırlamayı o kadar çok istersiniz ki; hatırlayamamak gününüzü de mahvetmeye başlar. Yapmak istediklerinize motivasyonunuzu kaybeder, sevdiğinizden ve ailenizden çıkar tüm huysuzluğunuz. Bunu farkedip toparlarsınız durumu. Ama yine de o anılar geri gelmez.
Neden yazdım bunu?
* Hani her sabah daha kahvaltı etmeden bir sigara yakarsınız ya, her kahvenin yanında tüttürmekten hoşlanırsınız, canınız bir şeylere sıkılınca en iyi arkadaştır size, biranın yanında da iyi gider, benimki dudak tiryakiliği içime çekmiyorum ben de dersiniz,... O, çok özlediğim aadam, yani babam da böyle içerdi sigarasını. Yemeklerden sonra iyi gider kahveyle derdi. Ve bir gün akciğer kanserine yakalandı,6 ay sonra da ayrıldı bizden.Ardında bıraktığı küçük kızı yukarıda yazılanları yaşadı aşama aşama... Ve şimdi anılarını canlandırmak isterken, en unutmak istediklerini canlandırdı. Siz o sigarayı tüm yasaklara rağmen inatla içerken, bir gün bu yüzden ölebileceğinizi ve ardınızda yaşayanların yıllarca bunu ne şekilde taşıyacağını hiç düşündünüz mü? Evet, hepimiz öleceğiz. Mümkünse sevdiklerimize harika kahkahalarla dolu anılar bırakarak ölmek daha anlamlı. Hayatınızın en değerli varlığının arkanızdan bunları yaşamasını istemiyorsanız hemen bugün, şu an sigarayı bırakın!
11 eylülde amcamı kaybettim. 2 gün önce. sigare içerdi. Damarlarındaki yıkanıklık ve mdeye giden damarlardaki aşıır genişlemeden kaybettik. Her şey 2 haftada oldu. Eşi ve kızı perişan.
YanıtlaSilben bırakalı bir kaç ay oldu. 20 seneye yakın içtim. hem de ucu ucuna ekleyerek. Ben bıraktıysam herkes bırakır.
Acıyı serbest bırakmak gerek. Ondan kaçamazsın. Tam dersine, her bir hücrende hissetmelisin ki zaman zaman azalarak geçsin...
Tamamen geçer mi?
Geçmez. Her ölüm her dönüşsüz veda, kalbimizde hiç bir zaman silinmez bir iz bırakır. İyi ki de bırakır. bu acı, bu iz bizi güölendirir, yaşama bağlar.