13 Haziran 2010 Pazar

Sevgi Artık Koca Bir Yalan

Bu dünyanın ben ve benim gibiler için çok büyük bir sabır testi olduğuna artık kesinlikle inanıyorum. Sevmeyi bilmeyen, kendisinden başka hiç bir canlıya saygısı olmayan insanlarla aynı kara parçasının üzerinde kocaman bir testten geçiyoruz. Cebimizdeki iki kuruşla, büyük işler yapmaya ve dünyanın sonunu getirmemesi için doğayı kurtarmaya çalışıyoruz. Sanki biziz dünya üzerinde tek yaşayan...Bu insanların diğer canlılara işkence etmelerini engelleyip, onları doğalarında koruyabildiğimiz gün bu testten geçmiş olacağız. Yani bu dünyada asla geçemeyeceğimiz bir test bu...

Ve insanlar olarak sürekli "aşk" ve "sevgi" kavramlarını kaybetmekten dem vuruyoruz. Hepimiz din düşkünü, herşeyi çok iyi bilen insanlarmış gibi davranıyoruz. Ve birbirimizi ne kadar sevdiğimizi çığlık çığlığa anlatarak,kocaman yalanlar söylüyoruz! Her gün, defalarca... Oysa kendimizden başkasını sevmiyoruz.

Benim gibilere verilmiş sonsuza yakın bir güç var içimizde. Her defasında yıkılan, acı çeken, acısını gözyaşlarıyla boşaltıp yeniden diğerlerini kurtarma misyonuyla  ayağa kalkıp koşan insanların içinde diğer insanlardan farklı ve tanımlanamayan bir güç var. Hepimiz tükenmenin eşiğindeyiz, çünkü o gücü hep bir gün herşey düzelecek umuduyla körüklüyoruz. Ve umutlar söndükçe güç de tükeniyor içimizde.

Diğerlerinin yaptığı kötülükleri kapatmaya artık gücümüz yetmiyor ve evet sayı olarak azaldığımız gibi gücümüz de tükeniyor. Çünkü insanlık sonunu bilemediğimiz korkunç bir yöne doğru çoktan harekete geçti. Biz bir avuç kalan, onların yok ettiklerini, dövdüklerini, ezip kaçtıklarını, yanından geçip görmezden geldiklerini iyileştirmek ve bir daha zarar görmemeleri için kalan bir avucun himayesine almak için çırpınıyoruz.


Kara kuzuyu kaybettik, onun minicik bedeni olan bitene dayanamadı.  Öyle bir duruma geldik ki, gidenin ardından bazen "yaşasaydı çok acılar çekecekti bu hayattan" demeye başladık. Çünkü biz kocaman aklımız ve vücudumuzla bunlara artık dayanamıyoruz.

Kör olduğu için evden atılan bu yakışıklının zamanı azaldıkça, inancımız azalıyor. Diğerlerine olan inancımız... Düşünsenize, gören gözleriniz bir gün tamamen görme yetisini kaybediyor ve anneniz sizi bir parka götürüp bırakıyor. İnsanlara sorup, derdinizi anlatıyorsunuz ama hiçbiri sizi anlamıyor. Travmanızı tahmin edebildiniz mi? Tabii ki hayır! Kendinizden başkasını sevebildiniz mi acaba?

Ya Paşam? Hayatımızda hiç üzülmediğimiz kadar üzülüyoruz ona.Çaresizliğin ne demek olduğunun yaşayan bir kanıtı o. Hastalığı tam teşhis edilememiş uslu bir erkek köpek. Kanser ihtimali yüksek olan, böbrekleri iflas etmiş, 2 aydır iyi beslenmesine rağmen 1 gram kilo alamamış olan bir canlı. Nefes alıyor bizim gibi. Ama derdini anlatamıyor. Sokaklarda yanından geçen binlerce insandan sonra bir kişi onu farketti. Ağrısı acısı o kadar çok oluyor ki kemikleri batmasın diye çareler arıyoruz. Görmesi gereken tedavinin küçük bir kısmı kasaplarda satılan kan tozu ve hormonlar. Sadece bu kadarı bile ayda 1700 TL tuttuğundan bu tedaviyi göremiyor. Çünkü bu köpekçiğin iyileşmesinin biz insanlara bir menfaati yok ki!


Ya bu köpekçik? Hayatının başlangıcında 21 bıçak darbesiyle hayata veda etti.  Sebebi o sırada bir dengesizin bahçesinde olması...

Burada göreceğiniz muhteşem beşli ise diğerlerinin yeni trendi olan çöp kutusuna kapalı kutuda kedi yavrusu bırakmanın son örneklerinden... Hepsi birbirinden güzel bu beş bebek, annelerinden nasıl ayrılır, bebekler nasıl bir vicdanla çöpe atılır bilmiyorum, anlamıyorum.


Nuri'yi biliyor musunuz? O güzel gözlerine rağmen şanssız. Küçücükken şişmiş burnuyla tır dolu bir yoldan kurtarılmış iyi bakılmış ve güvenilir birine sahiplendirilmiş. Yani biz safların yaptığımız en büyük hata yapılmış. Diğerlerine güvenilmiş. Ve 1 yıl sonra sahiplendirenler Nuri için açılmış bir ilan görmüşler. Sebep: tüy dökmesi, yatağı tırmalaması, ... Ben size asıl sebebi söyleyeyim. Nuri büyüdü. Mini mini hali "oyyyyy ne şeker, ne küçük" dönemi bitti. O yüzden evdeki saltanatı da bitti. Şimdi Nuri yeniden ev arıyor. Tüy dökerse onu tarayıp, mamasına bir ilaç atmaya üşenmeyecek, yatağı tırmalarsa sakince ve sabırla ona öğretecek birini... Nuri mini mini olmasa da onu sevecek birini arıyor.

Tüm bu yaşananları açık açık anlatacak bir fotoğraf isterseniz eğer bakın ve anlayın, bunlar neden oluyor, bu süreç nasıl başlıyor?

Kalbimin Üstünde Oturan Fil

Benim babam uzun yıllar önce kopup gitti bu hayattan... Bir dedemi hiç tanımadım, diğerini ise babamdan bir kaç yıl önce kaybetmiştik. Yarın atlaya zıplaya gidip boynuna atlayacağım baba formatında kimsem yok kısaca. Tuhaf bir durum...

Alışınca, üzüntü gücünü kaybediyor. Üzülüyorsun da, canını çok yakmıyor. En çok canımı yakan artık neredeyse O'na dair çok az şey hatırlayabiliyor olmak :(

Eh bugün de böyle geçecek işte... Yüreğimin üstünde kocaman bir fil oturuyormuş gibi, zaman zaman nefes almakta zorlanarak... Ama bugün de geçecek elbette, diğer 14 tane gibi...

Bunu okuyan bir baba varsa, mutlu bir gün geçirsin ve babalar günü kutlu olsun. Bugününü kaç yaşında olursa olsun bebeğiyle dolu dolu geçirsin. Geride o kadar az şey kalıyor ki...

Sevgili Kendim 1

Sevgili kendim,

bu havaların seni nasıl da mahvettiğinin farkında olmana rağmen dengesiz davranışlarına devam ediyor olman inatçı kişiliğinin göstergesi mi, dikbaşlılığının mı bilemedim. Ama buna bir son versen iyi edersin...Keşke hepimizin böyle durumlar için kısa yollarımız olsa!

Her sene yılın bu zamanlarında geçirmen gerektiği tescillenmiş bu tuhaf dönemi bile bile her defasında daha da zorlaştırmanın alemi ne değil mi?

Mesela sen değil misin şampiyonlar ligine, dünya kupasına deliren, neden şimdi  ilgilenmiyorsun?
Okuman gereken binlerce şey varken, neden boş boş oturuyorsun?
Neden oturduğun yerden kalkmak istemiyorsun, kalktığında da oturmak istemiyorsun?

Yaşadıklarını en uçta yaşamayı seviyorsun tamam da, bu durumu da uca taşımasak olmaz mı dostum? Böyle bir dönemdeyken dövme yaptırma konusunu da aklından çıkarsak mesela...

1 Haziran 2010 Salı

Neden?

Tanrı'm bazen varsan neden bir şeyler yapmadığını, neden bazı canlıları sonsuz acıya mahkum ettiğini anlamıyorum. Kendime söylediğim, "bu bir test", "bu bir sabır sınavı" cümlelerim gittikçe komik züğürt tesellileri haline dönüştü. Bazı insanlara sürekli acı verip, bazı insanları gül bahçesinde yaşatmanın mantığını anlat bana...



Yanlış anlama ben kendi hayatımdan sonsuz memnunum... Sağlıklıyım, tüm sevdiklerim sağlıklı, iyi bir işim, hep yanımda olan arkadaşlarım, düzgün bir ilişkim var.  İşte zaten anlamadığım şey burda başlıyor. Neden bunlara sahip olan pek çok insan kadar mutlu yaşayamıyorum ben?  Neden herşeyi bu kadar takıyorum?

Veya daha da bencilleşebilirim. Neden beni her söylenene inanacak kadar saf, yardıma ihtiyacı olan her canlıya bir şeyler yapmak zorunda hissedecek kadar vicdanlı, mutlu olduğunda da, mutsuzkende kolayca ağlayacak kadar sulugözlü, yardıma ihtiyacı olan için bir şeyler yapamadığında bin perişan olan bir insan olarak yarattın?

Neden herşeyi görebiliyorum? Bakabiliyorum demiyorum, görebiliyorum. Neden ben de pek çok insan gibi zor durumdaki bir canlının yanından geçip gidip, farkedemiyorum mesela.

Neden sabah 7 de çorap satan o yaşlı teyze ile göz göze geliyorum? Ve içim eziliyor, kendi anneannemi düşünüp yaşaran gözlerimle her sabah 2 çorap alıyorum. Salak mıyım ben, koleksiyon mu yapmalıyım?

Neden her sabah Kadıköy'de tartısını yerleştiren çocuğu orda görmemek için dua ediyorum. Sonra da onu çalıştıranlara bir seri küfür sallıyorum.

Neden çatıdan atılan martı yavrusunu koşa koşa veteriner kliniğine yetiştirmek gibi gerizekalı bir misyon ediniyorum? Neden başka insanlar gibi o  zaten annesiz yaşayamaz diyip, kıyıda ölmesine gönlüm razı gelmiyor da, ölecek denmesine rağmen azmedip martıyı evde büyütüyorum.

Neden her şehit haberinde, gözyaşlarıma engel olamıyorum. Benim ailemde yakın geçmişte şehit yok ki. Neden yılan bana dokunmadı diye sevinemiyorum.

Neden İsrail'in öldürdüğü insanlar için politik politik yorumlar yapmak yerine, neler yaşadıklarına, o insanların ailelerine üzülüyorum. Neden?

Madem böyle yarattın beni, neden yeterli kaynakla yaratmadın?

Ve ben ve benim gibi saf yarattıklarının gittikçe tükendiğini görmüyor musun?