29 Haziran 2011 Çarşamba

7 - 32 Bir komik hikayenin başlangıcı

Bazen buraya yazdıklarımı, yazıp yazmamak konusunda kendimi sorguluyorum. Bazen, hayatım isteğimin dışında başına buyruk yol almaya başladığında geriye dönüp, mutluluktan uçtuğum sayısız günümü hatırlamaya ihtiyaç duyduğum o günlerin hatrına yazmaya devam ediyorum. Sadece kendim için değil, burayı okuyan pek çok insana da yazıyorum aslında... Yazsam gerçekten iyi satacağına inandığım hayatımın romanında, yer alacak sayısız kara güne rağmen insanın gerçekten de gülebileceğini, her şeye rağmen hayata sarılmanın mutluluğu da getireceğini göstermek için.

Örneğin, bundan 2,5 sene önceye kadar "aşk" ifadesini saçma bulan biri olarak, bu duygu okyanusunun içine kafa üstü düştüm. Hala karaya vurabilmiş değilim. Açıkçası kendimi sırtüstü suya bırakmış halde olduğumu söylemem lazım, keyfim çok yerinde. -nazar değmesin -

"Yalnızca çocuk istediğim için o zaman evlenirim. Muhtemelen iyi koca değil, iyi baba olan biri yeter " derken, şimdi her bir aşamasının keyfini çıkardığım ilişkimizi evliliğe taşıyoruz. "Ben sadece nikah isterim, düğün saçma ne gerek var?" derken, sevgilinin düğün talebine bu cümleyi bile kuramıyorum :) Durumum büyük konuşmamak konusunda ibretlik!

Kısacası, O'nunla paylaştığım harika 2,5 yılımı tüm hayatımda devam ettirmeye karar verdim. Ve daha ilk adımda, önümüzdeki 1 sene içinde başımıza gelecekler konusunda çok eğleneceğimizi ve çok eğlendireceğimizi gördük.

Haftasonu, alyanslarımızı seçerken kuyumcudan "bu da ilk defa oluyordur heralde" cümlesi duyduk. Yüzük ölçülerimiz 7 ve 32 :)

Biri tombik parmaklı ve koca elli, diğeri minik elli ve ince parmaklı insanlar olarak, iyi ki çok fantastik zevklere sahip bir çift değilmişiz dedik. Parmaklarımın inceliği ve küçüklüğü yüzünden zarif ve ince bir alyans almaya takılan ben, seçtiğim alyansların erkek versiyonlarının sevgilinin parmaklarında hiç yokmuş gibi göründüğünü farkedince, bu takıntımdan vazgeçmek üzereydim.

Neyse ki, sabırlı kuyumcumuz imdadımıza yetişti. Aynı modelde yüzüğü bana daha zarif şekilde inceltebileceğinin sözünü verdi. Seçtiğimiz en sade yüzükler oldukları halde, ölçüler nedeniyle yeniden yapılacak.  :)

Bu arada, 34 bedenin parmakları olması nedeniyle sevgilimin şanslı olduğu da kesin. Yüzükleri incelttiriyor, ağır yüzüklere olmaz diyorum. Ağırlığımca altın tak desem, çok kasmayacak yani. :)

 Tabii sonradan farkettim ki, çok da farketmiyormuş :D Birimizin parmak inceliğinden eksilen gramlar, diğerine ekleniyor çünkü :D

Şimdi cumartesiyi bekliyoruz bakalım sonuç ne olacak :)

21 Haziran 2011 Salı

Küçük ayak makbuldur :)

Küçük ayaklı kadınlar! Size sesleniyorum. Küçük ayak makbuldur diyerek salınan, ama ayakkabı bulamayınca sinirden kıpkırmızı olanlardan mısınız? Ben de!

34 bedensiniz ve haliyle de ayaklarınız incecik mi? 
Boyunuz kısa ve haliyle de  ayaklarınız küçük numara mı?

Öyleyse gülümseyin!

Artık biz de, rahatça istediğimiz topuklu ayakkabıyı giyebileceğiz Kore'den, Japonya'dan getirtmek zorunda kalmadan. Shoelittle, küçük ayaklı kadınları memnun etmek için açılmış!



Büyük ayaklılar da sipariş verebiliyor ama kral biziz! Üstelik ayakkabılar, lovelyshoes ayakkabılarından. Sipariş verip, risk almayı, uğraşmayı hiç dert etmem diyenlerdenseniz, ShoeLittle sizi de bekler! :)

Ayaklarınız küçükse (34-36) burdan buyrun :)

20 Haziran 2011 Pazartesi

İzledim: Hanna


Geçtiğimiz hafta Hanna'yı izledik. Başlangıçta farklı bir format sunduğuna inandığımız film, biraz hayal kırıklığı yaratıyor. Aksiyon sahnelerinin arasında giren bir çeşit kızsal duygu dalgalanması, zaman zaman heyecanı düşürse de, genel olarak tadında bir aksiyon filmi. Beklenmedik aksiyon çıkan tek bir sahne dışında, filmin akışı beklendik şekilde ilerliyor.

Karakterler çok sağlam planlanmış ve oyunculuklar da oldukça iyi. Efektler ve görsellik bakımından oldukça zayıf kalsa da, evde izlenebilir bir aksiyon filmi olmuş.

19 Haziran 2011 Pazar

Uzaklara kutlama

Olsaydın, yine pijmalarımla koşup zıplasaydım kucağına...

"Kocaman oldun, büyüme artık, evlenicem diye tutturursun veremem kimselere" deseydin yine...

İşten dönüşünü bekleseydim dört gözle, döndüğünde evin kapıını sonuna kadar açıp, arkasına saklansaydım. Sen de görmemiş gibi yapıp, korksaydın her defasında.

Gözlerin ışıl ışıl baksaydın bana her defasında, sevgiyle... Her canım acıdığında sığındığım gibi, yine sığınabilseydim kucağına koca kız olmama rağmen hayat her canımı yaktığında. İnatla dibinde oturabilseydim erkenden uyumamak için... Ve orda uyuyakalsaydım baba kokusuyla...

Çok özledim seni, gitmeseydin keşke neresi olduğuna bir türlü akıl erdiremediğim o yere... Hiç büyümezdim sen istemediğinden, gitmeyeceğini bilsem. Oradaki bu sonsuz uykun, bizim birlikte uyuduğumuz güzellik uykuları kadar güzel ve huzurlu mu? Bir gün yeniden kavuşabilecek miyim sana, yeniden sarılabilecek miyim bir kere daha? Eğer öyle ise, güzel uyu canım babam, babalar günün kutlu olsun taa uzaklarda...