20 Temmuz 2009 Pazartesi

Ayşe

Derya'yı hatırlarsınız Pazarlama Cadısı blogumdan. Ailesini 3,5 yaşında bir trafik kazasında kaybetmiş, akrabaları tarafından kabul edilmemiş ve yuvaya bırakılmış dünya güzeli bir kız çocuğu. Bir süre bunalımda kaldıktan sonra şaşırtıcı şekilde adaptasyona geçen, dünyayı ve yaşadıklarını hepimizden hızlı ve olgun karşılayarak hayatına gülümseyerek devam eden küçücük bir çocuk. Ablalığım süresince benim ona öğretmeye çalıştıklarımdan fazlasını bana öğretmişti. Sonra 4 senelik abla-kardeşliğimizi sona erdirdik. Çünkü Derya hayatının geri kalanına harika bir anne-baba ile devam edecekti. Yeni aileye gitme süreci hayatımda yaşadığım en zor ayrılıklardandı. Kapıda dönüp dönüp sarılması ve o sırada ağlamamaya çalışırken, beni ve geride kalan arkadaşlarını cebinde götürme çabası içimi sızlatmıştı. Derya'sız yuva bana biraz zor geldi. Saklambaç oynadığımız ağaç bile üzdü beni uzun süre.

Ama sonra kendimi bomboş hissetmeye başladım. İşe yaramıyor gibi. Tüm işime, tezime rağmen sanki hiç bir işim yokmuş gibi bir boşluk... Korkunçtu.

Yaşlılarla çalışmak benim için mümkün değildi. Daha önce denedim. Çok üzücü.Kendimi her gün bir öncekinden daha kötü hissetmiştim. Çünkü ne kadar konuşsam, ilgilensem, sarılıp öpsem de pencerede hevesle bekledikleri çocukları, torunları olamadım. Gözleri hep dalgındı, ağlamaya hazır gibi... Onlarla ağlamaya başlayacağımı hissedince yapmam gerekenin bu olmadığını anladım. En azından çocuklar için daha fazlasını yapabiliyorum. Belki biraz bencilim ama kendimi de daha iyi hissediyorum.

Yeni bir ufaklık var artık son 2 gündür. Ayşe... Annesi başka biriyle evlenmeye karar verdiğinde evliliğin en büyük engeli olarak görülmüş adam tarafından. Başka birinin çocuğuna bakmak istememiş anlaşılan. Muhteşem anne de çocuğu yuvaya bırakıp gitmiş.Akraba yok... İşte size 5 yaşındaki Ayşe' nin hikayesi. İşin en kötü tarafı annesi tarafından başka biri için terkedildiğini biliyor olması. Büyük bir travmanın tam ortasında. Sürekli pedagog gözetiminde. Geldiği günden beri hiç konuşmamış. Sesi ve konuşması neye benzer kimse bilmiyor. İnsanların yüzüne bakamıyor. Yüzünü hiç yerden kaldırmıyor. Pedagog terkedilmesiyle ilgili kendisini suçladığını söylüyor. Yemek yemiyor, sadece su içiyor. Gözleri sürekli yaşlı. Diğer çocuklara yaklaşmıyor. Dünyanın bütün yükü omuzlarında sanki...

Dün sabah pastel boyalarla gittim yanına. Bazen konuşmasalar da resim yapabiliyorlar. Derya yapardı bana küstüğünde. Ama yapmadı. Dokunmadı bile. Yine de zorla da olsa kaçak şekilde Nesquik içirmeyi başarabildim. Bir kaç yudum. Hiç yoktan iyidir.

Bu sabah ona kedilerimi anlattım. Konuşmak zorunda olmadığını, ama yemek yemesi gerektiğini... Küçük kafasından neler geçti bilmem. Belki de yemezse tepesinde cırcır konuşmaya devam edeceğini kestirdi. Kalktı yerinden, elini tutmama da izin verdi. Bahçede biraz birlikte kahvaltı yaptık. Aslında aç olduğu her halinden belliydi. Üstelik fiziksel olarak da pek gelişmemiş bir çocuk yuvanın diğer 5 yaşlarına göre. Belli ki annesi çocuk dışında herşeyle ilgilenmiş.

Hayatımda ilk defa bir çocuğun yüzünde hayata tutunmak istememenin ne demek olduğunu gördüm. Dün gördüğüm ümitsiz ve nefret dolu ifade bugün umutsuzluğa dönmüştü. Belki de dün annesinin geri döneceğinden ümitliydi. Bugün ise tamamen bıraktı o ümidi. Bilmiyorum, ama bir şekilde bu ufaklığı hayata döndürmek gerekiyor. Pedagoglar yoğun çaba sarfediyorlar ama uzun süreceğini söylediler.

Lütfen, sahiplendiğiniz canlıları terketmeyin.Çocuklarınızı asla! Ne olursa olsun!

19 Temmuz 2009 Pazar

Zeus













Sanırım en az 1 sene öncenin fotoğrafı... Zeus ve ben. Kendimi bu fotoğrafı her görüşümde Warner Bros' un Elmyra'sı gibi hissediyorum. :)

Fenerbahçe

Bugün 19.07 Dünya Fenerbahçeliler Günü... Bizim günümüz yani. Her zaman iddia ettiğim gibi ürün ne hale gelmiş olursa olsun, müşterileri tarafından kolay kolay terkedilmeyecek tek ürün kategorisi spor takımlarıdır. Sinirden deliye çevirecek kadar kötü oynadıklarında sayarız söveriz ama yine de başka birilerinin onlara laf söylemelerine izin vermeyiz. Her sezon başında şampiyonluk yeminleri ederler, inanırız, kupa sayılarını şaşırırız. Sezon sonunda durum felaket bile olsa kimse ben artık bu markayı kullanmıyorum demez. İlginçtir. Tam bir tez konusudur aslında...
Her neyse kısa keserek, hayatım boyunca Fenerbahçeli olmaktan, son 4 senedir maçlarını kombineli takip etmekten gurur duyduğum bu takımın bir taraftarı olmak benim için ayrı bir gurur. Bu sene kim ne derse desin Daum' un geri gelişiyle çok daha iyi bir sezon geçireceğimizden eminim.

Tatil

Tatil geliyor :) Son 3 senedir tatil yapamadığım için bu sene bana muhteşem gibi geliyor.

Geçtiğimiz sene sonunda bir "sevgili" planım olmadığından ve uzun zamandır annemle ciddi bir başbaşa tatil yapamadığımızdan tatilimi annemle geçirmeyi planlamıştım. Ve o gün yaklaştıkça yaklaşıyor. Önümüzdeki hafta bugün bu saatlerde Rixos Premium Belek'e giriş yapmış olacağız. Bu defa tatil için gidiyorum :) Annemle şöyle sakin ve güzel 1 hafta geçirmek, bol bol Akdeniz kıyısında güneşlenmek istiyorum. Tabii bu arada aldığım güzel bir proje için orada çalışmaya devam edeceğim.

Bu arada tatilin son günü kuzenimin düğününe katılacağım Antalya'da. Tüm bu süre içinde evdeki 3 kedimizi ağabeyimin şefkatli ellerine bırakıyoruz. Veteriner kliniğimize bağlı yine veteriner hekimimizin ilgilendiği harika bir pansiyon da var. Ama özellikle Zeus bu durumlarda bunalıma girdiğinden mümkün olduğunca evde kalmalarını istediğimizden ağabeyimin tatilden dönüşünü bekledik aslında. Yine de tatil için emin ellerde bir pansiyon isterseniz beni haberdar edin.

3 Ağustos gibi İstanbul'da olacağım.

Sevgilimin de başını yediğimden tatil tatil diye bir tatil planım daha var :) Uzuuun uzuuun düşündük aslında. İlk tatilimiz diye ben biraz abarttım sanırım titizlenme olayını. O da gayet cool şekilde seçimi ve alternatifleri kibarca bana yıktı. Sonunda Antalya, Göcek ve Gökova' yı eledik. Elimizde Marmaris ve Ölüdeniz kaldı. Burda FF'ten yardım aldık biraz. 1o Ağustos - 18 Ağustos arasında ise sevgilimle Ölüdeniz'de bir hafta İstanbul'dan uzak, sakin bir tatil planladık. Sakin dediğime bakmayın at binmek, paragliding gibi aktiviteler için ince ince konuşuyorum.

14 Temmuz 2009 Salı

Pamuk Prenses'e Mektup


Son zamanlarda bir kitap okuyorum. Kadınlar İçin Çuvallama Kılavuzu - Luisa Francia yazmış. Kesinlikle biz kadınların körelip gitmesiyle ve çuvallamalarıyla alakalı pek çok canlı örnek verilmiş.

Kitabın başlarında uyuyan güzel ve pamuk prenses gibi daha çocukken biz kadınlara rol model kesilen "prenses","akıllı ve uslu kız","hayatının yegane amacı evlenip kendini yamayacak bir erkek bulmak olan muhteşem dişi" olmakla alakalı bazı mektuplar var. Eminim bu masalları dinlerken benim gibi kimsenin aklına "hakikaten bu pamuk prensesin olayı da prense yamanmakmış" düşüncesi gelmemiştir. Taa ki bu kitabı okuyana dek...

Kısacık bir alıntı yapıyorum kitaptan. Pamuk Prenses'e yazılan mektup...


Sevgili Pamuk Prenses,

Sihirli aynanın güzelliğin değil de dişiliğin gücünü yansıttığını ve üvey annenin senin gücünü ölçebilmek için bir sınavdan geçirmek istediğini hiç düşündün mü? İşlerin biraz ters gittiğini kabul ediyorum. Dolayısıyla yedi cücelerin ev işlerini üstlenmene yine de bir diyeceğimiz yok diyelim. Ama o güçlü büyücüyü, üvey anneni , 3 kez üst üste tanımamakta ısrar edip yetki ve sorumluluklarını yüklenmek yerine cam bir tabuta yatmayı tercih etmene ne demeli?

Bu bana bayağı bir tuhaf geliyor. Bu arada; ölmemiş olduğunu, bir prens tarafından uyandırıldığını, dolayısıyla derin bir trans durumunda olduğunu, ama cücelerden tekinin bile durumun anlam ve önemini kavrayacak durumda olmadığını, giderek işin o berbat sona dayandığını biliyoruz:

Prens seni görüyor ve cansız yatışına tutuluyor, seni alıp götürüyor ; uyanıyorsun ve artık kendinde değilsin.

Mektubumun olup biteni biraz olsun kafana sokacağını umuyorum.

Prensten ayrıl ve artık çok gecikmeden mirasına sahip çık.