30 Eylül 2010 Perşembe

Hayvanları Denek Olarak Kullanmayan Markalar

Bu listeyi mümkün olduğunca güncelleyeceğim. Lütfen hayvanlar üzerinde test yapmayan markalar listesini geliştirmemizde yardım edin.

Benetton kozmetik ürünleri
Avon
Beiersdorf (Nivea, Eucerin),
Bourjois
Chanel
Clarins
Clinique Laboratories
Dermalogica
Ecem Naturel Kozmetik (Owo)
Estee Lauder
Hello Kitty
Lesa kedi-köpek mamaları (Goody, Champion)
Lush Cosmetics
Oriflame
Revlon
Sodasan
Solgar Vitamin
Tommy Hilfiger

26 Eylül 2010 Pazar

Hayvanlar ve Deneyler

Hayvanlar üzerinde test yapan markalarla ilgili ne kadar bilginiz var? Dahası, hayvanlar üzerinde yapılan testler hakkında ne kadar bilginiz var? Pekiyi, hayvanlar üzerinde test yapılmazsa ne yapılabilir sorusunun cevabını biliyor musunuz? Bu ve buna benzer soruların tüm cevaplarını burada bulabilirsiniz.

Ama bir kaç tane çarpıcı deney gerçeğini yüzünüze çarpmak istiyorum izninizle: (kaynak:shac)

  • Şu an piyasada bulunan en az 50 farklı ilac deney hayvanlarında kansere sebep olmuştur. Bunların kullanılmasına izin verilmesinin sebebi hayvan deneylerinin geçersiz olduğununun kabul edilmesidir.
  • Hayvanlar üzerinde yapılan deneylerin, insanlar ve hayvanlar arasındaki anatomik ve biyolojik farklılıklar sebebiyle yanıltıcı olup olmadığı sorulduğunda, doktorların %88’i yanıltıcı olduğu konusunda hemfikir olmuştur. 
  • Hayvanlar üzerinde yapılan deneylere göre, limonata ölümcül derecede zehirli; arsenik, ağıotu ve botulin ise “güvenli” bulunmuştur.
  • Reçeteli ilaç tedavilerinin yan etkilerinden dolayı bu ilaçları kullanan hastaların %40’ı zarar görmektedir.
  • Piyasaya sürülmüş olan 200.000’in üzerinde ilacın pek coğu şu anda piyasadan geri çekilmiştir. Dünya Sağlık Örgütü’ne (WHO) göre 240 ceşit ilaç “gerekli”dir.
  • Aspirin, digitalis (kalp ilacı), insulin (hayvanlarda özürlü doğumlara sebep olmuştur), penisilin ve insanlar üzerinde kullanılması güvenli diğer ilaçlar hayvanlar üzerinde yapılan deneylerde başarısız olmuştur..Hayvan deneyleri doğru ve kesin sonuç veriyor olsaydı bu ilaçların tamamı yasaklanmış olurdu.
  • Thalidomid üreticleri mahkemeye çıkartıldığında, çok sayıda uzmanın hayvan deneylerinin insan ilaçlarında güvenilir sonuç vermediği konusunda fikir birliği sağlaması sonucunda beraat edebilmişlerdir.
  • Hayvan deneylerinin yerini alabilecek en az 450 metod bulunmaktadır.
  • Morfin insanlar üzerinde uyuma etkisi yaratırken, kedilerde heyecan yaratmaktadır.
  • Hastanede bulunan her altı hastadan biri, hayvan deneylerinde güvenli bulunduğu için kullanılan ilaçlardan dolayı hastanededir.
  • Tüm dünyada bir saniye içinde deney laboratuvarlarında en az 22 hayvan ölmektedir. İngiltere’de her beş saniyede bir hayvan deneylerde hayatını kaybetmektedir.
  • Doğum kontrol hapları insanlar üzerinde kanı pıhtılaştrıcı etkiye sahipken, köpekler üzerinde tam tersi bir etki yaratmaktadır.
  • Aspirin insanlarda ağrı kesici olarak kullanılmaktadır. Fare, tavşan ve sıçanlarda ise doğum özürlü doğumlara sebep olmaktadır.
  • Hayvan deneylerinde ispatlanamadığı için benzen’in insanlarda kansere sebep olduğu, araştırmacılar tarafından uzun süre kabul edilmemiştir.
  • By-pass ameliyatları köpekler üzerinde bir sonuç elde edilemediğinden yıllarca yapılamamış ve beklemeye alınmıştır.
  • Hayvanlar üzerinde yapılan deneylere güvenilecek olunsaydı, şu anda hala insanların C vitaminine ihtiyacı olmadığına, sigaranın kansere sebep vermediğine ve alkolün akciğere zarar vermediğine inanıyor olurduk.
  • Hayvanlar üzerinde zararlı bir etkisi olmamasından ötürü, Asbest’in insanlarda hastalık yarattığı yıllarca inkar edilmiştir.
  • Maymunlar üzerinde yapılan deney sonuçlarından dolayı , cocuk felci araştırmacıları bu hastalığa nasıl yakalanıldığı konusunda yıllarca yanlış yönlendirilmişlerdir.



Ama ben daha vicdani bir soru sormak istiyorum: Şu fotoğraflara bir bakın, lütfen hepsine bir bakın. Uzun süre gözgöze gelebilir misiniz onlarla? Deneyin...









Şimdi bu fotoğrafların üzerinizdeki etkisinden bahsedelim. Utanç? Vicdan azabı? Acıma? Pekiyi ya empati? Onlarla empati kurabilir misiniz?

Bir bulldog, daha güzel görünsün diye üstünüzde acı veren testler yapılsa? O testin sonucunda kör kalsanız, saçlarınız dökülse, dahası ölseniz? Yapar mıydınız bunu? İzin vermezdiniz elbette. Bağırır, çağırır, bildiğiniz her dilde yardım isterdiniz. Pekiyi ya kimse dilinizden anlamasaydı? Tüm çığlıklarınıza rağmen 3 bulldog her gün gelip sizi teller arkasından çıkartıp, yni bir teste alsaydı? Sanırım gerisini duymak istemeyeceksiniz.

Öyleyse lütfen ama LÜTFEN, bu testlere dur diyelim. Bu testlere hayır demenin en direkt yolu, hayvanlar üzerinde testler yapan markalara başlayan protestolara katılmanız.

TEST YAPMAYAN MARKALAR
Benetton kozmetik ürünleri
Avon
Beiersdorf (Nivea, Eucerin),
Chanel
Clarins
Clinique Laboratories

Dermalogica

Ecem Naturel Kozmetik (Owo)

Estee Lauder
Hello Kitty
Lesa kedi-köpek mamaları (Goody, Champion)
Lush Cosmetics
Oriflame
Revlon

Sodasan
Solgar Vitamin

Tommy Hilfiger


TEST YAPAN VE PROTESTO EDİLEN MARKALAR
Braun (Gillette)
Colgate – Palmolive
L’oreal
Biotherm
Cacharel
Garnier Fruc.
Giorgio Armani
Helena Rubinstein
Lancôme
Maybelline
Ralph Lauren
Vichy
Max Factor
Oral-B
Pantene
Pfizer
Procter & Gamble
3M
Unilever
S.C Johnson (OFF! sivrisinek kovucu ve Oust ev parfümü)
Reckitt Benckiser (Veet epilasyon ürünleri)
Henkel – Schwarzkopf
Johnson & Johnson
Neutrogena
Givenchy
Calvin Klein
Vaseline
Dove
Alcon (ilaç firması)
Sensodyne (diş macunu)
Maybelline
Adidas (kozmetik)
Davidoff
JOOP!
Lancaster
Protex (sabun)
Ajax

Adidas
Max Factor
Pantene
Pfizer
Unilever
Axe
Dove
Polo
Neutregena


23 Eylül 2010 Perşembe

Robot

Bu sabah böyle bildiğimiz ruhsuz insan modunda uyandım. Hiç bir şey hissetmiyorum. Mutluluk, sevinç, üzüntü, durgunluk... Oturdum yatağımda biraz bekledim hatta. Yok çıkmadı.

Bi endişelenme modum açık o kadar... Ota köke endişeleniyorum. Yok anneannemi kapıyı kapatırken uyandırdım mı, yok annemin tansiyonu iyi mi, yok sevgilim 7 de mi uyandır demişti 8 de mi? Yok ağabeyimin keyfi yerinde midir? Sabah Zeus öldü sanıp kucağıma aldığımda farkettim ki; her zamanki boynu bükük civelek yatışını almış.

Mücadelesever ruhum bugün her konuda tamamen teslimiyetçi. Hiç ben, ben değilim. Barınaklarda daha aktif olduğum dönemlerde durup durup "Tanrım şu hislerimi al, hiç bir şey hissetmek istemiyorum artık" demiştim, yeni mi tuttu acaba?

Etrafımdaki yakın insanlar da farkındalar durumun tabii. Beni böyle görmeye pek alışık olmadıklarından. Herkes bir taraftan soruyor, dürtüyor, konuşturmaya çalışıyor. Da, benim hiç halim yok gibi. Bi zahmet konuşup, bir zahmet yazıyorum. O da cevap vermek daha zor geldiğinden şu an...

Kısacası sorup durmayın işte, bilmiyorum cidden. Nedensiz bir düğüm var, birazcık uyursam geçeceğine inanıyorum.Hayatımdaki her şey çok iyiyken bu kadar suratsız olabilmeyi başardığım için de kendimi kutluyorum ayrıca. Aferin bana!

22 Eylül 2010 Çarşamba

Düğün öğretileri

Bizim büyük Tüzün'ü evlendirdik geçtiğimiz pazar günü. Bir sürü tantananın ardından çok eğlendiğimiz bir tekne düğünü ile sona erdi o büyük gün. Bu düğün meseleleri tam öğreti... Tekne düğününden öğrendiklerim gibi...

Tekne düğününün en güzel yanı, çok sınırlı sayıda davetli olabilmesi. Bu yüzden yok annenizin daha önce hiç görmediğiniz arkadaşının kardeşinin kızını, yok teyzenizin bir kere tanıştığınız iddia edilen komşusunun bilmemkimini davet etmeye zorlanmıyorsunuz. Çünkü "sayılı" yeriniz var.

Bir diğer özelliği de, tekne kalktıktan sonra kimse gelemediği gibi, tekne kalktıktan sonra da kimsenin gidememesi. Bu yüzden öyle gece 1'lere kadar düğün planı yapamıyorsunuz. Zaten haliniz de kalmıyor.

Ha tabii bir de tekne tutanlar olursa bilemem... Yine de ışıl ışıl köprünün altından geçerken eğlenmek çok keyifli. Üstelik gelin ve damat böyle bir gece yaşatırlarsa :)

Damat gitarda, gelin ise bakın nerede? :)





En büyük öğreti: Nasıl bir düğün yaparsanız yapın, sadece birlikte nasıl eğleniyorsanız onları yapın. Başkalarını düşünmeden! :)

10 Eylül 2010 Cuma

Adam Ve Köpeği

Böyle hikayeler pek dolanır ortalıkta ama ilk defa bir tanesinin gerçekliğine inanıyorum :)

Adam ve hayattaki tek arkadaşı olan köpeği bir kazada birlikte ölmüşlerdi.. Gökyüzüne çıktıktan sonra bembeyaz bulutların arasında dolaşmaya başladılar.. Adam cok susamıştı.. Biraz su bulabilmek ümidiyle yürümeye devam ederken, birden kendilerini muhteşem bir manzaranın karşısında buldular.. Rengarenk çiçeklerle süslü bir bahçe, altından yapılmış bir bahçe kapısı, ve onları karşılayan beyazlar içinde bir kadın..

Adam köpeğiyle birlikte kadına yaklaştı ve sordu: "Afedersiniz... burasi neresi?" Kadın ona gülümsedi: "Burası Cennet, efendim" Adam bunun üzerine sevinçle "Harika...!!!" dedi "Peki bana biraz su verebilir misiniz, gerçekten çok susadım".... Kadın cevap verdi: "Tabi efendim, içeri girin... içerde dilediğiniz kadar su bulabilirsiniz..." 


Böylece adam kopeğine döndü, "Hadi oğlum içeri giriyoruz" diyerek kapıya yürüdü... Ama kadın onu birden durdurdu: "Üzgünüm efendim, köpeğiniz sizinle gelemez.. Hayvanları içeri almıyoruz..." Bunun üzerine adam bir an durdu.. Düşündü.. ve geri dönüp köpeğiyle birlikte geldikleri yolun tam ters yönünde yürümeye koyuldular... 


Bir süre geçtikten sonra kendilerini bu kez tozlu çamurlu bir yolda buldular, ve yolun sonunda karşılarına çiftlik girişini andıran bir kapıyla yırtık pırtık elbiseli bir dede çıktı... Adam sordu: "Afedersiniz... Bana biraz su verebilir misiniz?" Dede "İçeri gel" dedi, "kapıdan girdikten sonra sag tarafta bir ceşme var...”

Adam sordu: "Peki arkadaşım da benimle gelip ordan içebilir mi?" Dede "Tabii..." dedi, "ceşmenin yanında köpeğinin de su içebileceği bir kase bulucaksın..." Bunun üzerine adam kapıdan girdi, biraz yürdükten sonra sağ tarafta ceşmeyi buldu, adam ceşmeden köpek de oracıktaki kaseden doya doya içerek susuzluklarını giderdiler.... 


Derken adam geri giderek girişte bekleyen dedeye sordu: "Su için çok teşekkür ederim... Peki burası neresi..?" Dede "Burası cennet" dedi.. Bunu duyan adam şaşırdı: "Ama nasıl olur..? az önce burası gibi kırık dökük olmayan muhteşem bir yere gittik ve orasının da Cennet olduğunu söylediler..." Dede "şu rengarenk çiçeklerle süslü altın kapılı yer mi?" dedi, "ama orası Cehennem." 


Adam iyice şaşırmıştı: "Peki ama orası sizin adınızı kullanarak insanları kandırıyor diye hiç kızmıyor musunuz?" Dede gülümsedi: "Kızmıyoruz... Çünkü onlar kendi çıkarı için en iyi arkadaşını yarı yolda bırakanları Cennet'ten uzak tutuyorlar..."

5 Eylül 2010 Pazar

2010 Saab Koleksiyonu

Elie Saab, inanılmaz bir başarı öyküsü. 1964 Lübnan doğumlu Saab, 1982 sonrasında Roma'da boy gösterebilen ilk İtalya dışı tasarımcı.

Ancak asıl ismini 2002'de Hale Berry'i Oscar törenleri için giydirdiğinde duyurdu. Şanstır ki, Berry o sene ödül aldı ve elbisesi daha bir göz önündeydi. Ve sanırım Berry de bunu uğur olarak gördü ki, 2003 Oscar töreninde yine Saab elbisesi giydi. Ve tabii ki ardından haute coutures, ready to wear serileri geldi.

Saab, Christina Aguilera, Catherina Zeta Jones, Beyonce, Angelina Jolie, Scarlett Johansson gibi sayısız ünlüyü giydirdi.


Saab'ın 2010 sonbahar haute couture tasarımı şaşırtıcı bulundu. Çünkü pek çok couture koleksiyonuna göre, oldukça giyilebilir ve ayakları yere basan bir koleksiyondu. Koleksiyonun 3 rengi var: ateş kırmızısı (bayılırım), kobalt mavisi ve altın sarısı ve oldukça pahalı aksesuarları :)

"Kedi"

Yıllardır dövme koltuğuna oturamadım. Daha doğrusu oturdum da kalktım. Yanlış anlaşılmasın acısından değil! Kararsızlıktan. Ölene dek taşıyacağım şeyin çok özel ve görür görmez budur demem gerektiğini düşünüyorum.


En büyük kararsızlığım Beetle Juice dövdürtmemle alakalı. Hayatımın bir döneminde yaptıracağım kesin. Ama sanırım henüz değil. Bu karakterin benim için yeri farklı. Bunu geçelim.

Yaptırmaya kesin kararlı olduğum dövme "kedi". Cheshire hastası olduğumu söylememe gerek yok sanırım. Ama iyi bir cheshire uygulaması görmedim henüz.

Kedi, çünkü:

1- Hayvanları çok sevdiğimden evet.
2- dövdürülen görselin vücuttan daha çok, insanın hayatında  büyük yer tutmuşluğuna ve ne olursa olsun yer tutacağına olan inancımdan
3- kedilerin, babamla aramızdaki en büyük bağ olduğuna olan inancım nedeniyle (ilk kedi sevişim babamlaydı, ilk kedimi de babacığım 7 yaşındayken sürpriz yaparak getirmişti bana.)

Görsel olarak kullandığım 2 dövmeden birini istiyorum ama hangisini koltuğa oturduğumda karar vereceğim sanırım.

4 Eylül 2010 Cumartesi

Doğum günün kutlu olsun manevi annem :)

O, benim için çok kıymetli bir kadın: manevi annem :) Onun tabiriyle Emir'in kızkardeşi. Benden bahsederken "Hep Emir'e bir kızkardeş istedim. Allah bana bunu verdi" der :) Haa, tabii bu benim o "sarı"dan hazettiğim anlamına gelmez ama neyse. Hayır, adam bir de başarılı falan rekabet iyice kızışıyor sonra. :)

Dünya üzerinde kendi başına ayakta kalıp, çocuklarına kol kanat geren, her zorluğa direnen, en büyük engellerden başı dik çıkan, yaşadıklarından çıkardığı deneyimleri kendisinden sonra gelenlerle paylaşmaktan asla kaçınmayan 2 mükemmel kadından biri... Her ikisinden de en iyi öğrendiğim şey; herşeye rağmen hayatta kalmak! İşte her ikisinin de en iyi yaptıkları şey bu, ve ikisine de hayranlığım en çok bu yüzden. Hayata tutunmak çok büyük bir kaabiliyet çünkü...

Ve çok şükür ki; her ikisi de annem :) Biri öz annem,diğeri manevi annem. Sanıyorum bu dünya üstündeki en şanslı insanlardan biriyim.

Bugün onun doğum günü. Sevgili Müge Cerman, hayatımda olduğun için, en zor anlarımda hemen elimi tuttuğun için, her türlü şımarıklığıma katlandığın için... Herşeyden önemlisi hayattaki duruşunla bana harika bir örnek olduğun için sonsuz teşekkürler.

Seni seviyorum :)

p.s.: "sarı"dan daha çok :)))

1 Eylül 2010 Çarşamba

Koruk Teyze'nin Hikayesi

Bu yaşadığımız hayat hepimize adil değil! Ve biz iyi hayat sürenler, kötü durumdakilere yardım etmiyorsak, bence bu hayatta fazla yer kaplamamalıyız. Dünyanın, kommensalist canlılara ihtiyacı yok.

Burada okuyacağınız hikaye, çok değil bir kaç gün önce Taksim'de başladı. Ve ardından ortaya çıkanlarla o günden beri doğru düzgün uyuyamıyor, konuşamıyor ve sadece düşünüyoruz. Ne yapabiliriz?



Koruk Teyze'nin hikayesi bu. Bu ülkenin çilekeş annelerinden biri o da. Kocasını ve 2 oğlunu kaybetmiş erken yaşta. Tek başına kalıvermiş bu hayatta. Geçimini dilenerek değil, Taksim Meydan'da güvercin yemi satarak kazanmaya çalışmış bugüne dek. O, kalbi kocaman bir kadın. Oğlunun kanserden ölmesinin ardından kedisini sokağa salamamış,almış. Ama oğlundan hiç bir şeyi kalmayınca, kalacak yeri de kalmamış.

Bir apartmanın zemin katındaki 5 metrekarelik, banyosuz ve tuvaletsiz yere sığınmış iki kedisiyle. Akşamları Tarlabaşı'ndaki evine dönerken, lokantaların artıklarını toplayarak evine gidiyor. Kendisi ve kedileri için... Kazandığı küçücük miktarı da, kaybettiği oğlunun başka şehirde yaşayan çocuklarına gönderiyor.

Klasiktir, eğer sokak hayvanlarını tedavi ettirip, geçici de olsa barındırıyorsanız, kapınıza koli içerisinde kediler bırakılmaya başlanır. Koruk Teyze de gördüğü zor durumdaki kedilere kıyamamış, konuk etmiş evine. Ve o günden sonra kapısına anneden ayrılan bebekler de atılmış, hasta ev kedileri de...

İşte Koruk Teyze'nin bizim altın kalpli hayvan korumacıları ve gönüllüleri bulma sebebi bu. Kendisi için değil, evinde ölmeye başlayan, kör olan kedileri için yardım istemeye Tuna Arman'ın Taksim'de imza toplamak için açtığı standa gelmiş.


Ve eylem sonrası evine gidildiğinde yüreklerimizi yakan o görüntüler çıktı karşılarına. Belli ki o harika bir misafirperverdi. Gelen misafirlerini oturtacak yer aradı sevinçle. Ama sadece bir yatak ve bir piknik tüpünden ibaretti eşyaları. Bir kedinin, köpeğin bile orada yaşamasına içiniz el vermez. Kedilerden geçtik, orada hasta ve bakımsız bir yaşlı kadının yaşaması mümkün değil. Üstelik bunlar da yetmez gibi, bazı geceler kadının yalnız olduğu bilen bazı hadsizler musallat olmaya başlamışlar yaşlı başlı kadına.



Teyzenin ilk ve tek isteği kedilerin kurtarılmasıydı. Zaten o kadar çok hasta kedinin orada olması hem teyzeyi tehdit ediyordu, hem de kedileri günden güne ölüme yaklaştırıyordu. Bir grubun yardımıyla kediler alınıp çeşitli kliniklere götürüldüler. Koruk Teyze sadece 3 tanesini inatla geri istedi. Biri oğlundan ona kalan son şeyiymiş, biri de teyzenin ilk kedisi,prensesi. 3. kediciği de vicdanen veremiyor sanırım, çünkü doğuştan bir patisi yok :(



En kolay adımı tamamladıktan sonra, sıra en önemli adımda. Koruk Teyze'yi oradan çıkartmak gerekiyor. Bir huzurevini kedilerinden ayrılmak istemediğinden düşünemiyoruz. Onu küçük de olsa temiz ve sağlıklı yaşayacağı bir eve çıkartıp kirasını ve giderlerini karşılamak, aylık yiyecek içecek yardımı yapmak ve ilaçlarını almasını sağlamak istiyoruz. Onun için alacağınız ufacık bir çöpe bile ihtiyacı var. Yaşlı ve çok çekmiş, kocaman kalpli bir teyzeyi yeniden hayata döndürmek istiyoruz. İstiyoruz ki bu bayramda olmazsa, en geç diğer bayramda temiz bir evde elini öpmeye gidelim.

Ne zaman yaşlı bir kadın görsem 80 yaşında, sağlığı ve hafızası yerinde olan, gözümüzden sakındığımız canım anneannem gelir gözümün önüne. "Ya" derim "anneannemin de başına gelseydi bunlar?" Düşüncesi bile korkunç geliyor. Ya siz? Kendi anneanneniz, babaanneniz için bunları hayal edebiliyor musunuz?

Bize Koruk Teyze'nin ellerinden tutmamız için yardım edin. Her türlü yardıma ihtiyacımız var. Acilen!