27 Nisan 2010 Salı

Kediler ve Süpürge

Kolay kolay ürün tavsiyesinde bulunmayan biri olarak, özellikle evinde kedi, köpek gibi canlılarla yaşayanlar için büyük kolaylık sağlayan bir elektrikli süpürge tavsiyem var.



Bu sevmesi eğlenceli, birlikte uyuması sıcacık olan tüylü canavarların en büyük sorunu özellikle de bu dönemde çok tüy dökmeleridir. Eve bir gelirsiniz ki, topak topak tüy... Kızamazsınız elbette elinde değildir ama işten dönen biri için büyük eziyete dönüşebilir.Bu durumda en büyük kurtarıcınız, güçlü bir elektrikli süpürgedir.

Bizim evimizde küçüklüğümden beri kedi mutlaka olmuştur. Yıllardır bu konuda başarılı bir elektrikli süpürge bulamadık. Pek çok marka denedik. Bu elbette benim çok büyük derdim olmadı. Konuyla daha çok temizlik için gelen kadının ısrarları ile annem muhatap olurdu. Bana da iş düşmezdi. Taa kii..


Evet taa ki bizim ikiz kızları sevgilimin evine konuşlandırana kadar. Ve sürpriz! Tüy sorununu upuzun tüyleri olan oğlumuz Zeus'a atan ben özellikle bu dönemde korkunç bir tüy sorunuyla boğuşmaya başladım. Akşam süpür, ertesi akşam yine tüy... İşte burada tesadüfen başka bir özelliği ile (küçük olması nedeniyle evde çok az bir yer kaplaması) beğenip aldığımız  Samsung VCC41A7 nin bir de "pet brush" denen tüy temizleyicisinin olduğunu farkedene kadar. Ve cidden inanılmaz bir tüy temizliği sağlıyor.

Elbette temizlemeniz, kedilerinizin tüylerinin halılara, koltuklara yapışmasına engel değil ama temizledikten sonra uzun bir süre temiz kalabiliyor. Böyle bir derdiniz varsa veya mevcuttaki süpürgeniz yeterince tatmin etmiyorsa deneyin derim.

25 Nisan 2010 Pazar

Ada Zombilerin Düğünü

İki kardeş korku filmi delisiyiz. Özellikle zombileri veya vampirleri tercih ediyoruz ama duyduğumuz pek çok olumsuz yorumdan sonra ilk Türk zombi filmi olan Ada: Zombilerin Düğünü'nden vazgeçmiştik.

Geçenlerde ağabeyim elinde getirince, dayanamadık. İzledik. Ve sanıyorum 3 kere de üst üste izledik.

Özellikle belirtmem lazım Türk zombileri, bence pek çok yabancı filmlerdeki zombiye taş çıkartır. Oldukça başarılı buldum ben zombilerimizi.

Oyuncular da, özellikle Ömer karakteri çok başarılıydı. Ve evet genel anlamda eğlenceliydi film.  Bence kesinlikle izlenmesi gereken komik bir film olmuş. Kötü yorumlarıyla filmi geç izlememize sebep olan herkesi kınıyorum buradan.

23 Nisan 2010 Cuma

23 Nisan ve Defne'nin Harika Resmi

Defne Özilhan henüz 7 yaşında. Ve bu 23 Nisan'da blogumun konuğu. Defne UNICEF yararına Roche tarafından düzenlenen 'Çocuk Gözüyle Doktor' yarışmasına katıldığı resmini paylaşıyor. 

Bu resimleri çok seviyorum :) Sanırım doktor bir ağabey kardeşi olmam nedeniyle, bu resmi daha da bir sevdim :)

Teşekkürler Defne, teşekkürler Unicef


9 Nisan 2010 Cuma

Kendi kendine Mutlu Olmak

İnsanın mutluluğu konusunda nerede, ne yaptığından çok hayatına aldığı veya dahil ettiği insanlar etkili bence. Doğru yer, doğru zaman evet ama bir de doğru insanlar diye bir etken var.

Aile gibi mesela. Aileme gittiğimde kafam rahat mı evet rahat.Kapıdan girince kafamı kurcalayan herşeyi o kapının dışında bırakıp tek derdi "have you seen the muffin man?" şarkısı eşliğinde muffin yemek olan 5 yaşındaki Burcu'ya geri dönebiliyor muyum? Kesinlikle!


Sevgilimle birer fincan çayımızı alıp, dizilerimizi izlemeye başladığımızda günün tüm yorgunluğu geçiyor mu? Hemen! Bir de aramıza Azis gelip boylu boyunca yatarsa tam keyifli. An Jin San da yanımıza kıvrılmışsa o gece kesin çok keyiflidir. Huzurumu sevdiğim dizileri izlerken bile, sevgilimin dibinde kedilerimle uyuyakalınca daha bir farkediyorum... Huzur budur diyebiliyorum.

İşe gittiğimde günüme kahkahalarla başlamamı sağlayan harika 2 iş arkadaşım var. Özellikle bu ikisi, en sinirli anımda bile bir hareketle bütün modumu değiştirebiliyorlar. Hani birisini kısa zamandır tanısan da yıllardır en yakınınmış gibi olur ya. Bizim arkadaşlığımız da buna dönüşüyor. Herhangi bir hareketimizden, ses tonumuzdan hatta bakışlarımızdan ne demek istediğimizi anlıyoruz şıp diye.

Bütün bunları düşününce diyorum ki; istediklerimin çok büyük kısmına sahibim. Durup bunu düşününce kendi kendime mutlu oluyorum. Durup, neleriniz var bir düşünün! Kendi kendinize mutlu olacağınız çok fazla şey vardır eminim!

5 Nisan 2010 Pazartesi

Hayalimdeki Apartman

Üç evli (ev nesne olarak geçerli) bir insan olarak, apartman ilişkilerimize bakıyorum da hiç eskisi gibi değil. Annem Kadıköy'de yaşıyor. Apartman ilişkileri bir bakıma daha iyi. Ama apartmandakiler ilginç olduklarından ilişkileri sınırlı tutuyor.  Ağabeyim, içerisine mülakatla adam alınan, ne olduğunu henüz çözemediğim bir siteye taşınıyor. Oradan da çok umutlu değilim. Sevgilimle evimizin olduğu apartmanda ise tanıdığımız bir daire, pardon köpekleri kedimizi kovaladığından 2 aile tanıyoruz.

Şimdi düşünüyorum da, şöyle bir apartmanda yaşasak mesela:



Bir adet Big Bang Theory Sheldon'ı her apartmana şart. Karşı komşu olarak özellikle. Hani Penny'nin ilk taşındığı bölümde gece ev çok dağınık diye gizlice eve girip temizlediği gibi. Hayatta itirazım olmaz bu psikopatın yaptıklarına.


Bir adet IT Crowd Moss'u lazım. Olmazsa olmaz! Arada bir  zorla da olsa yalan söyleyip, herkesi öldüğüme inandırabilir.


Tabii Burhan da bu apartmanda mutlaka yaşamalı. Ama karşı dairede olmasın. Alt katta olabilir mesela. Arada bir "Burcu yoğrııım enişte de bağaaa " demesine katlanabilirim. 

Bir diğer alt kat komşusu da Coupling'in Jeff'i. Jeff olmazsa olmaz. O saçma esprilerine ve sözüm ona çapkınlıklarına hayranız. 
Bir diğer alt komşu da mutlaka House olmalı. Apartmanda benim gibi bir huysuz daha olabilirse; çok fazla göze batmam. Pek iyi bir ev arkadaşı diyemeyiz kendisine,ama deli deliyi görünce hunisini saklar misali olabiliriz...
Bu kadar çok huysuz, sinir bozucu adamı topladıktan sonra  apartmana bir kaç güzel ve yetenekli kadın lazım. Kesinlikle One Tree Hill'in Haley'si lazım bir üst kata. Arada bir güzel sesiyle keyif yapabilmek lazım, şöyle mesela...


One Tree Hill denince Brooke'suz geçilmez tabii. Bu kızı bir şekilde kendime çok yakın hissettim diziyi izlerken. Hatta diziyi arada bir izleyen anneannem bile kendini tutamayıp "Bu kız bir kere de gülsün, mutlu olsun ama" demiştir. Dizinin 7. sezonunun sonuna doğru mutluluğu yakaladı derken, yine bozuldu kızın mutluluğu. Hevesle Nisanda başlayan sezon finalini bekliyorum. Bu kız mutsuz olursa, senaristlere bir çift lafım olacak. Genel olarak baktığımızda harika bir dost, başarılı bir modacı, eğlenceli birçatlak olması nedeniyle kafa dağıtılacak komşu klasmanında kendisini bizim katta bulacaktır.



Benim rüya apartmanımda illa bir zombi, bir vampir olmalı... Ben 1 değil 3 seçtim. Onlardan 2 tanesi Vampire Diaries'in düşman Salvatore kardeşleri Stefan ve Damon. Karakter olarak arınmaya çalışan vampirleri sevmediğimden daha çok Damon'ı severim. Kişilik olarak da daha eğlencelidir zaten.
Bir diğer vampirimiz de Buffy Vampire Slayer'ın Spike'ı. Nedendir bilinmez ben hep Spike'ı tutmuşumdur. Elbette pembe Amerikan dizileri benim istediğim, tuttuğum adamı  asla kazandırmaz. Bu defa kazandın Spike! Salvatore kardeşlerden Stefan'ın duygusallığı ile dalga geçmemen için seni üst kata alıyorum.

 Elbette ki sevgili Dr Who da bizim katta olmalı. Uçan kulübesiyle uçuşarak gelip gitmesi bile yeter. Kapısını da süper tornavidasıyla açabilir, bence sorun yok :)


Apartmanda bizden başka çiftler lazım tabii... Zeynep ve Ozan o apartmanda kesin olmalı. Zeynep'in deliliği ve açık sözlülüğü lazım. Ozan'ın vurdumduymaz ve sevimli halleri ile birlikte tabii. 


Apartmanımızdaki son komşularımız ise King of Queens'in şeker çifti ve tabii ki Arthur. Arthursuz kesinlikle olmaz. Bu adamın enerjisine ve hayata bakış tarzına hastayım :)

1 Nisan 2010 Perşembe

Hachi: Bir Köpeğin Hikayesi

Hiç kediniz veya köpeğiniz oldu mu? Onunla hayatınız bir yerlerde kesişti mi? Bir sokakta, bir barınakta, tesadüfen ev kapısında... Onun size çok ihtiyacı olduğu için, tek şansı siz olduğunuz için eve alırsınız ve çok kısa bir süre sonra acı gerçekle karşılaşırsınız: Asıl sizin ona ihtiyacınız varmış! Hayatınız birden güzelleşiverir. Ne yaşarsanız yaşayın onunla geçirdiğiniz 1 saat herşeyi silip atmaz, ama ruhunuzu öyle dinlendirir ki enerji depolarsınız tüm sorunlarınız için. Kışları benim kadar üşüyen biriyseniz eve geldiğinizde uykudan açılmayan gözleriyle sıcacık bir tüy yumağı karşılar sizi. Bunları anlamak için gerçekten bir hayvanla yakın yaşamış olmanız lazım. O zaman anlarsınız ki daha 1. ayın sonunda kardeşiniz, dostunuz, bebeğiniz,... en çok neye ihtiyacınız varsa o oluvermiştir. Ve haliyle, onun kaybı sizi derinden etkiler, sizin kaybınız da onu...Bir kedi veya bir köpek asla tesadüfen karşınıza çıkmaz. Buna inanmıyorum. Onlar sizi seçiyorlar. Ve hayatınıza giriyorlar.

Zeus, kedimizi kaybettiğimiz bir dönemde bir pet shopun kedilerini severken, son gücüyle bacağıma dokunmuştu ve orada göz göze gelmiştik. Azis ve An Jin ise, kendilerine saldırmaya çalışan bir kurt köpeğinden kurtulmak için yağmurdan sırılsıklam olmuş halde bağırarak beni yolumdan çevirdiler.

Akita cinsi olan Hachi de kendi sahibini seçiyor ve hikayeleri başlıyor.


Yıllarını sevgi dolu bir aileyle geçiren Hachi, sahibini her sabah metro istasyonuna götürüp, her akşam oradan alıyor. Ve bir gün geri dönemeyen sahibini metro istasyonunda beklemeye devam ediyor. Günlerini, yıllarını - tam 10 yılını - aynı yerde bekleyerek yaşlanıyor Hachi. Hikayesi gazetelere yansıyor. Herkes onu tanıyor. Ama o her metro çıkış kapısı açıldığında tek bir kişinin geldiğini hayal ediyor. Ve bir gün orada hayatını kaybediyor.

Japonlar, bu hikayeden o kadar etkileniyorlar ki Hachi'nin bir heykelini yapıyorlar beklerken öldüğü metro girişine. Ve bu metro çıkışı Hachi çıkışı olarak biliniyor. Bu hikaye yıllar sonra Richard Gere ile yeniden hayat buluyor.

Marley & me'den sonra en başarılı anlatıma sahip bence. Biraz ağlamalı bir film diye çıtlatınca sevgilim reddetti izlemeyi. İçi kaldırmaz böyle hikayeleri. Ben de onsuz bir gecede izledim. Ve sonuç: Ağlamaktan gözlerim ve burnum kıpkırmızı yattım yatağa.

Bu filmi izleyip etkilenmeyen birileri varsa, duygularını çoktan köreltmişler demektir.