22 Kasım 2010 Pazartesi

Remember Me

Konuya dair bugüne dek pek çok film çekilde aslında. Ama hiç bir film bu kadar güzel bağlanmamıştı oraya.


Biri annesinin cinayetine tanık olmuş bir polis kızı, diğeri ise ağabeyinin intiharıyla ailesi darmadağın olmuş bir genç adam. "Remember Me" bu iki insanın aşkını konu alıyor. Sıkmadan aşkı, kopuk aile ilişkilerini anlatıyor. Ama filmin özünde aslında bambaşka bir konu var. Onu da izleyip bulun diyorum. Ama sonuna dek sabretmeniz lazım.

Filmin imdb sayfasına bakarsanız Lost'un Claire'ini ve Pierce Brosnan'ı görebilirsiniz. Oyuncular ciddi performanslar sergilemişler. Film bir sinema filmi değil, evde izleenebilir. İlginç efektleri vs yok. Ama sonuna dek sabrederseniz, bu aşkın geldiği noktaya benim gibi üzüleceksiniz. Eminim!

Death Bell - Ölüm Zili

Death Bell isimli filmin detaylarına imdb sayfasından ulaşabilirsiniz. Aldığı 5.8 puanın bu filme çok fazla geldiğini, 3 puanın yeterli olacağına inanıyorum :)

Son dönemin yükselişinde Japon ve Güney Kore asıllı korku filmleri vardı. Bu yüzden genel kanı Japonların iyi korku filmi çektikleri yönünde olsa da, bunun tersine işleyebileceğini de bu Güney Kore filmiyle görmüş olduk. 

Film okulun ara tatile girmesiyle en başarılı 30 öğrencinin kursa çağrılmasıyla başlıyor. Klasik şekilde ezik öğrenciler ve kaçık öğrenciler bir arada ders alıyorlar. Derken, yıllar önce okulun havuunda ölen bir okul öğrencisi hakkında bazı dedikodular dönmeye başlıyor. Ve bi anda öğrenciler okulda, elektriksiz kilitli kalıyorlar. 
Buradan sonra yıllara gömülmüş olan sırlar ortaya çıkıyor ve ölümler başlıyor. 

Filme ait, ne iyi bir oyunculuk performansı, ne efekt, ne proüksiyon, ne de başka bir güzel uygulama var diyemem. Üstelik ne korku filmi, ne de gerilim. Bir kaç kanlı sahne ve ölümlerle işi götürürüz sanarak çekmişler. Malesef oldukça vasat ve gereksiz bir film olmuş. 

Ben genelde film tadına çok güvemediğim kimsenin fikirlerine kulak asmam ve kendim izlemek isterim. Bu yüzden bana göre  vasat olan bu filmle zaman harcamak isterim derseniz buyrun

Artık Yıl - Leap Year

Filmimizle ilgili detaylara imdb sayfasından ulaşabilirsiniz. 6.1 almış ve bence yeterli bir puan :)


Pek çok romantik komedi filminin tersine, bu defa filmin ilk yarısı çok daha eğlenceli. Son yarı bildiğimiz romantik ve masalsı film tadında ilerlediğinden çok büyük bir komedi seansı beklememek lazım. Ama esas oğlan çok başarılı bir oyunculuk sergilemiş. 

4 yılda bir gelen 29 Şubat, İrlanda'da kadınların erkeklere evlenme teklif ettikleri tek tarih. Ve yıllardır sevgilisinden evlenme teklifi bekleyen kızımız, sevgilisinin peşinden İrlanda'ya gelerek bu şansı kullanmak istiyor. Ancak uçağın yaptığı zorunlu inişle her şey bir anda değişiyor. 

Filmin prodüksiyonu, müzikleri veya efektileri oldukça sıradan. Söylediğim gibi, esas oğlanın performansı cidden izlenmeye değer. Evde, canınız sıkıldığında eğlenceli vakit geçirtebilecek bir film ama fazlasını beklemeyin :)

Filmi online olarak buradan da izleyebilirsiniz. 


6 Kasım 2010 Cumartesi

Güle güle serseri :(

2009 Ekim 4... Harika bir Ekim sabahı ellerimde güllerle sevgilim beni çekiştirerek Moda'ya götürdü. Kahvaltı edecektik, o gün doğum günümdü. Hep az ve özü evdim hayatımda. Kalabalığı ve çoğu sevemedim. Ve o gün karşımda az ve öz vardı. En sevdiğim ve beni en seven az ve özler. Yakışıklı, güzel kalpli adamlar ve güzel, kocaman kalpli kadınlar... Onlardan biriydin Davut, o güzel kahvaltı masasının komik, yakışıklı ve yaşam dolusu... Böyle güzel bir fotoğrafın güzel bir parçasıydın. Hep böyle kocaman ağız dolusu gülerdin. Bir de bunun çok çapkınca olduğunu söylerdin :)



İlk defa bir likemindda TT tanıştırmıştı bizi. Şöyle bir tip tip bakmıştık birbirimize, "ıyyy ne ukala" diye düşünmüştüm o sırada ki;  bana"bu mu o küçük ukala" diyivermiştin. Sonra ısınıvermiştik. Projelerin, hayallerin vardı en kocamanından. Ama konuşmakla kalmıyor çabalıyordun da. En sevdiğim halin de buydu, hiç pes etmiyordun...

Şimdiyse kelimeler boğazımda düğümlü, yaşlar gözlerimden aktı aktı... Son 1,5 aydır sana gelmeye cesaretim olmadığı gibi şimdi de gidemiyorum hastaneye. Kanser hücrelerini ağabeyime sorduğumdan günden beri gelemiyorum yanına. Babamınkilerle aynıydı ve seyri de öyle. Seni babamı hatırladığım gibi hatırlamak istemedim. Zayıf, üzgün, gözleri sönük, yaşam enerjisini yitirmiş hatırlamak istemedim. Aklımdaki hayalin, unutmak isteyeceğim bir görüntü olsun istemedim. Bana facebooktan da yetiştin sen zaten.

 Gitsem, zırıl zırıl ağlayacağımdan, kırmızı bi burun ve bir çift gözle bir işe yaramayacağımdan korkuyorum. Ailene destek olamamaktan... Çok benzer bir hastane sürecini aynı hastalık nedeniyle 15 yıl önce yaşadığımdan gidemiyorum. Hiç bir işe yaramayıp, öyle ayak altında dolaşacağımı biliyorum.

İyi tarafından bakmaya çalışıyorum, kurtuldun demek bana yetmiyor. Hepimiz aynı yere gideceğiz, bir gün yine görüşeceğiz de teselli etmiyor. İşin aslı hepimiz umudumuzu kaybetmedik ama bugünün geleceğini biliyorduk. Sadece sana, o güzel adama ölümü yakıştıramadık, hepsi buydu. Ve sen, belki de asla bir araya gelmeye katlanamayacak bir çok kişiyi sanal olmaktan çıkartıp, bir araya getirdin, kenetledin.

Gittiğin yerde acıların olmasın "serseri", "nerem serseri lan benim" deme bana öylesin diyince gülümse yine sadece,  etrafın seni hep kollayacak "melek"lerle dolu olsun. Çapkınlığa tam gaz devam et sen yine. Yine hayallerin olsun gözlerini ışıldatan. Çünkü ben seni öyle hatırlıyorum...