29 Temmuz 2010 Perşembe

Helen Fisher - Aşk ve aldatma üzerine

Neden aşık oluyoruz, neler oluyor, neden aldatıyoruz?



Sondaki hikaye çok iyiymiş bu arada :)

25 Temmuz 2010 Pazar

Herkes Anne-Baba Olmayı Hak Etmiyor

Hep şunu savundum: İnsanlar başka bir canlının sorumluluğunu almadan önce çok aşamalı ciddi bir testten geçirilmeliler.  Ehliyet testi gibi, ama ciddi şekilde ağırlaştırılmış olanından. Psikolojk testler, iq tesleri, yetiştiriliş testleri, maddi olanaklar, ... Bütün bunların belirli ağırlıklarla ortalandığı bir ana puan olması lazım. Ona göre de çocuk, evcil hayvan sahibi olması lazım insanların.

Zaten durduk yerde köpeğini - kedisini terkeden insanlardan nasıl çocuklar yetişir bilmiyorum. Kanser oldu diye barınağa terkedilen köpekler var Umarım onları terkedenler, en ağır hastalıklarla can verirler de dönüp bakanları olmaz. Kaza geçirdi sakat kalacak diye terkedenlere beddualar yetersiz. Hamileyim, bebek gelecek diye sokağa bırakanların 2. çocukları geleceğinde ilk çocuklarını sokaklara terketmelerinden çok endişeliyim. İkisi de can sonuçta. Yenisi geliyor diye terketmek mantığı işler bunlarda. 


Ve işte bir de baba... Dedim ya herkes baba olmayı hak etmiyor. Dünyanın en fazla sevilmeyi, desteklenmeyi hak eden çocuklarından biri olan Berrak'ın hikayesinde de onu hak etmemiş bir baba var. Mücadelesinden hiç vazgeçmemiş anneye destek değil köstek olan, çocuğunun hiç iyileşmeyeceğini hemen bir çırpıda kabullenmiş bir baba. Okuyun, hak vereceksiniz. Çok şükür ki Berrak'ın yanında onu hiç bırakmayan, hiç pes etmeyen bir annesi var. 

Lütfen, biraz vicdanınız varsa bu ufaklığa az da olsa yardımda bulunun. Hatta bu cumartesi günü onun için yapılan bir brunch var. Ona katılın, annesini de hem maddi, hem de manevi desteklemiş olun...

Düşününce delirecek gibi oluyor insan. Biz sadece 2 ay birlikte olabildiğimiz kedimiz için koşturduk, hayatlarımızı değiştirmeyi, gerektiğinde işe, toplantıya gitmemeyi göze aldık. O serum alıp, baygın yatarken bile onu klinikte bırakmaya gönlümüz el vermedi. İşleri, toplantıları paslaştık. Pes etmedik, vazgeçmedik. Ölecek denseydi de vazgeçmezdik. Sadece 2 aydır bildiğimiz bir kedicik için biz bu kadar perişan hale gelip, deliler gibi koştururken, nasıl oluyor da insanlar kendi canlarının bir parçası için bu kadar kaderci olup, mücadeleden vazgeçebiliyorlar. 

İnanmak istemiyorum ama son derece gerçekler Ne yazık ki!

13 Temmuz 2010 Salı

Hoşçakal Gülen Kedi

Bebeğim,

Bu ilk gecemiz sensiz geçecek olan. Bizden çok uzakta olduğun için korkma sakın. Dün geceki gibi üşüme de... O minicik bedenin, patilerin bu kadar gençken toprağın altında olmayı hiç hak etmedi.

Biz BGD ofisinde ilk karşılaştığımız günden beri seni çok sevdik. Senin gördüğünden, bildiğinden daha çok sevdik hem de... Sen bizimle mutlu ol, hayatında bir kere de olsa oyun oyna diye neyimiz varsa vermeye razıydık, ama olmadı. Çok geç tanışmıştık seninle, çare olamadık derdine.

Sana çarpıp kaçan, kulak zarını patlatıp, bir patini koparan o cani bir saniye durup sana baksaydı o gülen yüzüne asla hayır diyemezdi biliyorum. Ama yapmadı işte. Sen patisiz kaldın, hastalandın, bir kere bile oyun oynamadan 2,5 yaşında bu hayattan uçup gittin ellerimizin arasından. Ve biz sadece bakakaldık ardından.


Hayat bu, çok acımasız ve hiç adil değil. En çok yaşama hakkı olan melekleri alıp götürüyor ellerimizden ve biz sadece bakakalıyoruz ardından. Yine de hem hayata, hem de sana çarpıp ardına bile bakmayan o caniye inat, seni dün geceki baygın gözlerinle, klinikte damar yolundan aldığın serumlu halinle, ölüme yaklaşırken buz gibi olan,öperek bile ıstamadığımız patilerinle veya hayvan mezarlığına gömülmeden önce gördüğümüz halinle değil, hep gülümser gibi bakan yüzünle, sıcacık yeşil gözlerinle ve bizi ararken çıkardığın o kart seninle hatırlayacağız.

Gittiğin yerde daha çok huzur bul, seni üzen, tekmeleyen, sana çarpıp kaçan kimse olmasın gittiğin yerde. Ve bizi sakın unutma! Biz seni, dün gece düşünmeden kendi canımızı verecek kadar çok sevdik. Sevgimiz seni kurtaramadı ama 2 ay boyunca çok mutlu etti, kıpır kıpır sallanan kuyruğundan biliyorum.

Hoşçakal gülen kedi!

6 Temmuz 2010 Salı

Sokak Hayvanları Yarışırken Bir Oy Da Siz Verin

Hayatımda gördüğüm en centilmen yarışmayı izledim bugün. "dostmama.com ile sokak ve barınak güzelleri yarışıyor"

Evde yaşayan cins hayvanlar dışında, sokaktan alınmış, hala sokakta yaşayan, barınaklarda yaşayan cins olsun olmasın tüm hayvanlar arasında bir güzellik yarışması bu. Güzellikten çok, cins hayvan peşinde koşturmayacak kadar aklı başında insanları bir araya getiren, birbirlerine destek olmalarını sağlayan bir organizasyon. Dostmama.com sponsorluğuyla ilk üçe 15 kg mama bağışlanıyor.

İşin komiği, her aday tüm diğer adaylara oy veriyor. Çünkü kimsenin umrunda bile değil, birinci olmak, ödül kazanmak. İstenen tek şey cins hayvanlarla hiç bir farklarının olmadığını göstermek. Hatta ben söyleyeyim hemen, cins kedilerden çok daha sıcak, çok daha cana yakındır sokak hayvanları. Gereksiz burnu kalkık hareketleri huyları asla yoktur. Çünkü sokak onlara hayatın mama beğenmemek gibi burnu kalkıklıklar yapmamaları gerektiğini çoktan öğretmiştir.

Uzatmayayım, diğer iki kedimiz de sokak kedisi ve ben yeni kedimiz Tosun'umuzu ekledim yarışmaya. Mamayla birincilikle işimiz yok. Zaten geçirdiği iç enfeksiyon nedeniyle Tosun ne yazık ki, o mamayı asla yiyemeyecek. Özel bir enfeksiyon teizleyici mama yemesi gerekiyor. Biz de, olur da kazanırsak mamayı tüm diğer katılanlar gibi bağışlayacağız.

Eğer yarışmaya göz atmak isterseniz, buradan görebilirsiniz. Oy vermek için  etkinliğe katılıyorum diyorsunuz ve yorum olarak "10 puan" yazarak oy vermeye başlıyorsunuz.

Tosun' a oy vermek isteyenler burayı tıklayabilirler. 

Sokak hayvanlarını sevenlerdenseniz, eminim benim gibi sırayla hepsine oy vereceksiniz. Tek bir favorinizin olamayacağı tek yarışma bu :)

4 Temmuz 2010 Pazar

Bugün O Gün :) Sevgilime...

Çok değil, bundan 2 yıl önce biri çıkıp karşıma: "Aşka dair bütün düşüncelerin çok değil, bir kaç gün içinde tamamen değişecek. Şimdi tüm bu atıp tuttuklarını yemek zorunda kalacaksın. Üstelik tüm korkularını silecek o adam..." deseydi, gerizekalılığına verip, konuyu kapatırdım. Çünkü, aşk biraz huysuzluğumdan, biraz detaycılığımdan, biraz da sanıyorum şanssızlığımdan 26 yaşıma kadar hiç beceremediğim bir şeydi.



O, hayatıma öyle bir anda öyle bir giriş yaptı ki, itiraf ediyorum sersemledim. Ve aşka dair bildiğim tüm doğrularım, bir anda yıkılıverdi. Ona da saçmaladım elbette... "Seni tanımıyorum"dedim. Doğruydu. Hoş sanki, herkes yıllarını verdiği herkesi çok iyi tanıyormuş gibi...  O beni biraz da olsa tanıyordu. Beni sorduğu herkes (bunları hala bilmiyorum ama iz üstündeyim :) ) cadılığımdan ve huysuzluğumdan bahsetmişti. O da bile bile lades diyordu. Ama ben tanımıyordum işte. Tamam, bir itiraf daha geliyor: Tanımamak bir yana, hayatımda ilk defa bir ilişkiyi denemekten deli gibi korkuyordum. Ve neyden korktuğumu bile bilmiyordum. Her nedense ben, bilinen cadı olmaktan çıkıvermiştim. Kafamda korkusuzca " amaaan, ne olacak nasıl olsa 3-4 güne biter." diyemiyordum işte! şimdi geriye dönüp bakınca, kendime hala açıklayamıyorum bunları.

Ve bugün tam 16,5 aydır bana her gün farklı bir şeyler katan o adamın doğum günü... O doğum günleri kutlamayı sevmese de, benim için o kadar özel ki benim yüzümden illa ki her doğum gününde bir organizasyon içinde buluyor kendini ve blogumda ona yazılmış bir yazı elbette...



Her sabah apar topar evden çıksa da /çıksam da içinden gelerek "seni seviyorum" dediği için,
Duygularını saklamanın marifet olduğunu düşünen klasik Türk erkeklerinden olmadığı, duygularını  açıkça ifade ettiği için,
Herhangi bir konuya başka bakış açıları kattığı için,
En hasta, en huysuz dönemlerimde bile bana sabrettiği ve yanımdan ayrılmadığı için,
Aslında hiç de istemediği şeyleri beni üzmemek için yaptığı ve bunu bana çaktırmamaya çalıştığı için,
Bana hayatımda kimsenin olmadığı kadar anlayışlı olduğu için,
Düşüncelerime, hayatıma ve aileme saygı duyduğu için,
Hayatında alması gereken her önemli kararda, beni de bir parçası olarak gördüğü için,
Bana ne kadar kızmış olursa olsun, 1 saatten fazla uzak kalmadığı için,
Babamı özleyip ağladığımda, sadece sarılıp, öylece kalabildiği için,
Kedilerimi en az benim kadar sevdiği ve sahiplendiği için,
Patisi kesik bir kediyi daha sahiplenerek evdeki tüm tıslamalara sonsuz sabır gösterdiği için,
Hayatını tam anlamıyla benimle paylaştığı ve açık olduğu için,
Bana sunduğu o uçsuz bucaksız gibi görünen, nefes aldığım her saniyede hissettiğim kocaman sevgisi için,
Huzur dengesini ve güveni sağladığı, 3 kedili o harika ev ortamı için,
Sorumluluk sahibi kocaman bir adam olmakla kalmayıp, benimle birlikte bazen 3-4 yaş seviyesinde geyik yapabildiği için,
Baby TV ve Cartoon Network izlememe dayandığı için,
Beni Lie To Me, Mentalist, Dr Who ve Torchwood gibi harika dizilere bulaştırdığı için,
ve şu anda sayamadığım onlarca şey için...

teşekkürler sevgilime... Onunla hayatım çok daha kolay,çok daha keyifli, çok daha heyecanlı, çok daha karmaşık, çok daha eğlenceli, çok daha kedili, çok daha sevgi dolu,... Kısacası hayatım onunla çok daha yaşamaya değer!



İyi ki doğmuşsun ve iyi ki "bile bile lades" demişsin. Bunu sana her hissedişimde nerede olduğumuza, ne yaptığımıza, zamana hiç aldırmadan sıkça söylüyorum, sen de bunu çok iyi biliyorsun zaten. Ama o kadar hakediyorsun ki; SENİ SEVİYORUM!