9 Ekim 2009 Cuma

İyiler Her Zaman Kazanmaz, Çünkü Sayıları sadece 4

Anlamıyorum, anlamak istemiyorum...

Sadece 2 aylık küçücük bir kedinin boğazını kesip cami avlusuna atmanın mantığını anlamıyorum. Artık güçlü falan hissetmiyorum kendimi.

Bunu okuyup,hayvan seven, oturduğu yerden "ah vah" demeyen gerçekten harekete geçecek kişilere acil ihtiyaç var. Maddi ve manevi...

1 yıldan fazladır sadece 4 kişi Fatih Camii'ne atılan, büyüklü küçüklü,hastalıklı sağlam yavrulara bakıp tedavi ettirmeye ve artık zarar görmeyecekleri yaşam alanları bulmaya çalışıyorlar.

Hayvan sevmek bu ülkede dışarıdan "ay canıımm" demek. Kaç defa barınağa gittiniz ve üst üste yaşayan köpeklerin hayatlarına 5 dk tanıklık ettiniz? Sadece sokakta kaldırımda yattığı için ağzına tekme atılarak çenesi parçalanan köpek gördünüz mü mesela? Sokaklardan alınıp aç susuz ormana atılanlardan bahsedemiyorum bile.

Sadece 15dk ayırıp Ezber adlı şu kısa filmi izleyin. Bugüne dek hiçbir cümle sokak hayvanlarına yapılan işkenceyi ve barınak gerçeklerini bu kadar çırılçıplak anlatamadı. Bu filmi içiniz cız etmeden izleyebiliyorsanız yazının gerisini okumayın bile...

Lütfen yerlerinizden kalkın ve "ayyy yazııık" demekten öteye geçin. Haftada sadece 1 gün Fatih Camii'ne bakın. Bir barınağa gönüllü olun. Eminim, yemek yedirilmesi gereken ve bunu kendi başına başaramayan kanserli ve yaşlı bir köpek, felçli bir kedi vardır. Haftada bir gün bir fincan kahve eksik içip bunu bir hayvanın ameliyatına bağışlayın. Herkesin yapacak bir şeyleri var!Ama sonra değil, hemen bugün!

Fatih Camii'sine atılmaya devam eden, hastalanan kedilere yardım eden bu gruba üye olup, neler yapacağınıza göz atarak başlayın.

Bu bir film değil. Filmlerin sonunda iyiler kazanır. Bizim dünyamız kötülere emanet! Kötülere karşı bir avuç iyi çırpınarak bir şey yapamaz. İleride kedi ve köpekleri ucube şekillerde çocuklarımıza göstermekten hoşlanmayız sanırım. Dahası böyle giderse sadece kitaplarda, internette görebilecekler! İyilerdenseniz artık harekete geçin!

Bu kadar aç insan, hasta insan sahnesi sergileyecek gerizekalılardansanız uzak durun! Gidip kendi kendinize başınızı kuma gömüp, boş konuşmaya devam edin! Çünkü böyle cümleler kuran kimsenin de o insanlara yardım ettiklerini görmedim!


5 milyar dolar mı, tahıllı simit mi?

Size bir 34 bedenin en büyük sırlarından birini veriyorum: Sürekli yemek... Saat 02:10'da bile...

Ve bir 34 beden aslında size az veya normakl yiyormuş gibi görünse de aldanmayın. İşin sırrı sürekli atıştırıyor olmasında. Sürekli!

Kahvaltı eder, kahvaltıdan öğle yemeğine kadar geçen sürede sürekli bir şeyler yer. Çikolata, bir dilim Nutellalı ekmek, kavun,... Buzdolabını nedensizce açar karşısına geçip şöyle bir süzer, o an gözüne kestirdiğini alır.

İşte aynen bu şekilde toplantıdan çıktım, taksiye bindim. Çikolata yedim. Vapura bindiğimde canım elma suyu istedi. Onu da içtim. Ama vapurdan inip Akmar tarafına geldiğimde bir koku alıyormuş gibi hissettim.Ne kokusu bilemeyince oralarda gezinmeye başladım. Ve o sırada Komsu Fırın'a yaklaştığımı farkettim. Komşu Fırın, bir dönem takıntılı olduğum Beyaz Fırın'ın yerini aldı bile. Nedenini bilmiyorum. Bana çok daha sıcak ve sevimli geliyor. Tamamen içgüdüsel.

Komşu Fırın'ın en sevdiğim ürünü ise tahıllı simitleri... Çok sokak simitçisi delisi olmama rağmen ilk defa bir fırınının simitlerine bayıldım. Kendimi hemen attım içeri. Veee... Hayal kırıklığı. Görünürde hiç tahıllı simit yoktu. Ağladım ağlayacağım. Oysa pek çok yiyeceğe böyle bir aşk beslemem. Tüm yemekler birbirinin yerini alabilirler benim için. Tam suratım asılmıştı ki, fırından sıcak sıcak tahıllı simitler çıktı. İşte o an "tamam şimdi de 5 milyar dolar istiyorum" gibi iğrenç espriler yaptım kendime. O anda düşündüm de, o saniye bana 5 milyar dolar da verseler o tahıllı simite değişmezdim sanırım :) Ve ilginçtir benden önce kasaya gelmiş olan 3 kişi de 3-4 adet tahıllı simit aldı. O kokuyu duyup almamak mümkün değildi. 3 tane de ben aldım. Aslında bir simit için büyükçeler. Eve gelene kadar ki maksimum 10 dk sürmüştür, bir tanesi bitmişti bile.

Kendime şöyle harika bir çay demledim ve simitin yanına peynir,domates,zeytin gibi yan besinlerle TV karşısına kuruldum. Bu arada simitin ne kadar lezzetli olduğunun diğer bir göstergesi de aslında maması dışında hemen hemen hiç bir yiyeceği sevmeyen An Jin San'ın bile bir lokma simit için taklalar atması...

Kısaca aslında yolunuz Komşu Fırın'a düşerse, tahıllı simitler almadan geçmeyin derim.

3 Ekim 2009 Cumartesi

Yeşil Cin Kızağı

Yepyeni bir yaş başlıyor bugün... Ve ben bu biten yaşı o kadar sevdim ki bir diğerine geçmeyi bir tarafım istiyor, diğer tarafım istemiyor. Çünkü o yaş bana o kadar güzel şeyler getirdi ki, ona minnettarım :)

Sahip olduğum aile için minnettarım. Onları bana veren her kimse, ona teşekkür ediyorum her gün.

Annem'e, beni hayata taşıdığı ve hazırladığı için, bu kadar güçlü ve mutlu olmamı sağladığı için, 27 yaşıma rağmen hastayken hala başımı beklediği için, beni hala küçük bir çocuk gibi şımarttığı için, benimle birlikte çocuk olduğu tüm zamanlar için, arkadaşım gibi oturup benimle sabaha kadar dertleştiği için, mutlu olduğum her şeyde mutlu olduğu için, her sorunumu dikkatle dinlediği için, ve sayamadığım her şey için... Teşekkürler

Ağabeyime... standartların dışında bir ağabey olduğu için, hayatımı asla sorgulamadığı ve saygı duyduğu için, hayatım boyunca sahip olduğum en iyi arkadaşım olduğu için, yürüdüğü yolda karşısına çıkan her zorluğu aşacak kadar sabırlı, iradeli ve idealist olduğu için, ihtiyaç duyduğum her zaman yanımda olduğu için, beni Fenerbahçeli olarak yetiştirdiği için, harika bir erkek olduğu için...teşekkürler

Sevgilime... Bana mutluluk dolu harika bir ilişki yaşattığı için, benimle hayatını paylaştığı için, her zaman yanımda olduğu için ve harika bir adam olduğu için...

Chenni... You are the master of all times :) Thanks for being there whenever i needed. Thanks for all freaky years together, i can never forget. You are the fav. homemate, fav. friend, fav. Japanese :) Just stay there, in my life...

Bianca... A perfect girl, a strong one i have ever met. Even you moved to London, the memories are still here around. Just stay in touch girly, we have some promises to keep ;)

Aslı'm... Her zamanki Aslı olarak kaldığın için, her zaman yanımda olduğun için, görüşmediğimiz uzun aralıklarda dırdır etmediğin için, beni cesaretlendirdiğin için... Ve neyse ki "gel gel sarışınım" ı bir şekilde söylemeyi bıraktığın için :)

Şimdi yepyeni bir yaş geliyor ve yepyeni deneyimler. Sevdiklerim sabit kalsın ve sıkı tutunsun :)

Bu arada bana yeşil cin kızağı alan da olmadı hala :)

2 Ekim 2009 Cuma

Gerçek Vampirler: "The Vampire Diaries"

5-6 yaşından beri korku filmi izlediğimden (önceleri ağabey özentiliğinden) sonra keyifli hale gelmeye başladığından vampirler konusunda iyiyimdir. Mesela gelmiş geçmiş 2 tane başarılı vampir öyküsü vardır benim için: Biri Stephan King tarafından yazılan Salem's Lot, diğeri ise henüz sinemaya uyarlanmamış olan Ben Strahd.

Bunlar dışında bugüne dek yapılan tüm filmler,diziler bana artık komik ve eğlenceli geliyor. En son etrafımda çok fazla fanı olan "True Blood" bir parça vampir öyküsüne yaklaşmış olsa da, daha çok korku-gerilim filmi izleyemeyenler için soft-vampir dizisi olarak konumlandı. Kadın başrol oyuncusunun salaklığı bezdirdiğinden, vampir ağabeyin de 2. sınıf vampir gibi davranmasından sıkılıp diziyi 2. sezonda bıraktım.


Dün tesadüfen yeni başlayan bir diziye denk geldim: "The Vampire Diaries" 2009 yapımı. Oldukça güzel başladı ilk bölüm. Vampirlerin geçmişleri, kan gördüklerinde geçirdikleri değişimler oldukça başarılı. Özellikle arasında çatışma olan 2 kardeş vampir oldukça başarılı.

Yorumlar ilginç tabii. İlk 3 bölümün çok başarılı olduğu fakat sonrasında dizinin daha çok karakterler etrafında dönmesinin baydığı söyleniyor. Yine de oldukça başarılı 2 vampir için izlemeye değer...

Vampirlerimizden biri Ian Somerhalder... Kendisini pek çok filmden ve diziden hatırlarsınız. En son Lost, Smallville, CSI Miami, Law&Order bunlardan bazıları...


Diğer vampirimiz ise Paul Wesley... Onu da Army Wives, 24, Cold Case, Law&Order: SVU, CSI Miami, The O.C., Smallville gibi dizilerden hatırlarsınız.

Henüz ilk bölümü izledim ama dizi gelecek vaad ediyor gibi.
Reblog this post [with Zemanta]

Ne Yedim Listesi: 01.10.2009

Hastayım ve huysuzum ya bir de annem, anneannemle teyzemi fizik tedaviye götürüyor. İyice bir sinirleniyorum sabahları. Hastayım, kahvaltı hazırlayanım yok.

Bu sabah üşendim ve Marmaris Büfe'yi dahil ettim işin içine. Şöyle beyaz peynirli, domatesli, kimyonlu büyükçe bir tost ve yanında Leyla istedim. Leyla, Marmaris Büfe'nin en sevdiğim tostu. İçi eritilmiş nutella, muz dilimleri ve fındık kaynıyor. Ekmeği tost halinde sunuyorlar. Muhteşemdir!

Peynirli tostun yanında bir bardak muzlu süt ve bir bardak taze portakal suyu istedim. Leyla ile de yine Marmaris Büfe' nin süper karışımı Atom (Süt, muz, çikolata, bal) içmeyi tercih ettim.

Yemeğe kadar her zamanki klasik çay yanında Hanımeller bisküvi atıştırmamı yaptım.

Öğle yemeğime ev halkı yetişti neyseki. Mantarlı tavuk sote, pilav ve salata yedim.

Ardından yaklaşık yarım kilo Vişneli Carte D'or gitti mideme. Ardından da colayı bırakmaya çalıştığım için 2 fincan çay gitmiş.

Akşam yemeğine ağabey beklemek beni benden alıp götüren bir aktivite. O yüzden o arada iki dilim süzme yoğurtlu ekmek yedim.

Akşam yemeğinde de brokoli salatası, zeytinyağlı taze fasulye, makarna, yoğurt ve salata yedim.

Tabii tüm öğünlerde en az 2 dilim ekmek var. Kepekli falan değil. Bildiğimiz beyaz ekmek.

Akşam yine hastayım diye sıkılıp getirilen 1 bardak portakal &greyfurt suyunu içtim.

Şimdi ise saat 01:30 ve ben yine acıktım. Yarım ekmek sandviç yiyip, yeni başlayan ve güzel olması için dua ettiğim The Vampire Diaries'in ilk bölümünü izleyeceğim.

Tüm bunları yiyerek 34 beden kalabilirsiniz :) Yerseniz...

Mikrop Yuvası

Nerdeyse bayramdan beri hastayım. Her sene bir defa kesin geçirdiğim üst solunum yolu enfeksiyonum... Birinden grip, nezle mikrobu kapmamla başlıyor. Bu sayede her sene boynumda tam da kırılan boyun omurlarımın üstündeki bezeler şişiyor, tam başa bela...

Daha 1 hafta ancak olmasına rağmen, sanki yıllardır evdeymişim gibi hissetmeye başladım. Sıkıntı geldi bana evde oturmaktan. Otur, otur, yatamıyorum da... Uykuya bayılan biri için bile kabus gibi evde olmak... Okumadığım onlarca kitap, yazmak isteyip zamansızlıktan yazamadığım onlarca blog yazım, tezim, izlemediğim onlarca filmim olmasına rağmen hiç bir şey yapamıyorum. Anladım ki evde oturarak bu hastalık beni daha da huysuz ve çekilmez hale getiriyor. Zaten dünden beri iyileşme sürecindeyim. Yarın normal hayatıma döneceğim. İsyan ettim sonunda!

Neyse bu arada evde oturup bir yandan müzik dinleyen, bir yandan çalışan, bir yandan TV izleyen biri olarak tesadüfen bir kanalda rastladım bu albüme. Asıl mesleği psikologluk olan, ancak küçük yaştan beri djlik yapan DJ Cenk Erdem'in "Şifa Niyetine: İyileştiren Şarkılar"ı. Tabii bu iyileşme benim durumumla alakasız, ruhsal iyileşme...



DJ insan ruhuna iyi gelebileceğini düşündüğü şarkıları toparlamış. Albümdeki tüm şarkıların ortak özelliği seslendirenlerin gerçekten iyi ve eşsiz seslere sahip olmaları, şarkıların sözlerinin anlamlı olması ve dinlerken ruhu daraltmayan ritimlerden oluşmasıymış.

Bunalımlı bir dönemden geçerken "asla ve asla ağlak ağlak şarkılar dinlemeyin" dedi, ona göre. Onun yerine ritimleri yumuşak, ses tonu güzel müzikleri tavsiye edermiş. Albüm D&R'da varmış, ben aradım bulamadım. Neyse ki sevgilim hepsini bir link altında toparladı bana. Hazır hastayken dinleme fırsatım oldu. Sonuç:

Rahatlatır mı öyle bir dönemde bilemem ama süper uyutuyor. Çok yumuşak tonlar, güzel sesler cidden. Siz de deneyin, yorumlayın derim.

Albümdeki şarkılar:
1. THE CRANBERRIES - ODE TO MY FAMILY.
2. JOAN OSBOURNE - ONE OF US.
3. GABRIELLE - OUT OF REACH.
4. ELVIS COSTELLO - SHE.
5. VANESSA WILLIAMS - BETCHA NEVER.
6. AMY WINEHOUSE - LOVE IS A LOSING GAME.
7. NELLY FURTADO - ALL GOOD THINGS .
8. INDIA ARIE - BEAUTIFUL.
9. DINAH WASHINGTON - MAD ABOUT THE BOY.
10. COLBIE CAILLAT - BUBBLY.
11. SHANIA TWAIN - YOU’RE STILL THE ONE.
12. SUZANNE VEGA - ROSEMARY.
13. STING - SHAPE OF MY HEART.
14. DUFFY - MERCY. EGO EMPOWERMENT:
15. ROBYN - WITH EVERY HEARTBEAT.


15 numara bilinçli olarak sona alınmış. Kalp atış sesi, insana anne karnından beri en huzur ve mutluluk aşılayan sesmiş. Hatta bir insanın tüm hayatı boyunca en mutlu ve en huzurlu hissettiği dönemler, anne karnında geçirdiği dönemlermiş. Annesinin kalp ritmleri ve sesi, bir insanın mutluluk hormunu salgılamasına neden oluyormuş. Sanırım bu yüzden hepimiz, en sorunlu, en mutsuz dönemlerimizde annemizin kollarında alıyoruz soluğu...

1 Ekim 2009 Perşembe

Şansını kendi yaratan kedi: Bluemoon'un hikayesi

Şansa inanır mısınız? Tesadüflere?

Ben inanırım şansa ve tesadüflere...

İşte bu hikaye gözlerini kaybettiği halde yaşama tutunarak kendi şansını yaratan kurt görünümlü yakışıklı bir kediciğin ve onun hayatına dokunan insanların hikayesi.

Onun göbek adı Şans. Aslında şansının yanı sıra hayata sımsıkı tutunmasıyla o başardı herşeyi. Biz, yani bu hikayede adı geçen diğer herkes, sadece yardım ettik.

Let's Adopt'tan V.'nin telefonuyla başladı her şey. Bostancı'da bir yavru kedi bulmuştu bir iş merkezinin görevlisi. O kadar kötü durumdaydı ki gözleri alıp besledi, veteriner kliniğine götürdü ama bir çözüm bulamadı. Sonra o iş merkezinde çalışan biri, bir arkadaşından yardım istedi. Arkadaşı Let's Adopt'ı tavsiye etti. Ve Anadolu yakasında olduğum için V. acil yardım istedi. İşte bizim bu küçükle 1,5 haftalık serüvenimiz böyle başladı.

O sırada ben Avrupa yakasında ofisteydim. Ve e-postamda aşağıdaki fotoğrafı görünce V.' nin neden bu kadar acele ettiğini anladım.İşimin bitmesine daha 2 saat vardı ve Zeus' u sahiplendiğimizden beri her derdimizin gözü kapalı tek çaresi Pet Nature'dan veteriner hekimimiz Serkan'ı aradım. Kediyi bulan kişi o akşam kediciği kliniğimize bıraktı. Ben de oradaydım.

Kedicik, küçük bir kutuda gelmişti. Çünkü gerçekten el kadardı ve gözleri inanılmaz derecede kötüydü. Yüzüne bakınca insanın içi acıyordu. O gece gözüme uyku girmedi desek yeridir. "Acaba canı yanıyor mu?Artık hiç mi görmeyecek" gibi sorularla döndüm de döndüm.

Ertesi gün Serkan'ı aradım hemen. "Gözlerin alınması gerekiyor, işlevini tamamen kaybetmiş" dedi. V. de söylemişti aynısını ama ben Serkan'dan duymadan inanmak istememiştim. Can sıkıcıydı. Daha 5 haftalıktı ve gözleri hayatı boyunca olmayacaktı. Işıksız bir hayat?

Gözlerindeki iltihap kuruyana dek klinikte iyi bir bakımla antibiyotik tedavisi uygulandı. Her gün görmeye gidiyordum. İlk günlerde gözlerine bakmak bile o kadar zordu ki kucağıma alırsam canını yakarım diye düşünüyordum. Sadece seviyordum. Özel bir odası ve kendine oldukça büyük gelen bir kafesi vardı bücürüğün. Odayı kendisinin yaklaşık 20 katı kadar büyük olan Kıtır ile paylaşıyordu. Odaya ne zaman girsem Kıtır önce beni sev diye bağırıyordu. Kıtır'la sohbetin ardından Bluemoon'a ilgi gösterebiliyordum.



Ameliyat günü uzun bir süre arayamadım Serkan'ı. Korktum narkozdan çıkamazsa diye. Sonunda cesaretimi toplayıp aradığımda henüz çıkmıştı operasyondan. "İyi geçti" dedi Serkan. Ertesi gün hemen soluğu yanında aldım ufaklığın. Kendine gelmişti. Karnını doyurduk. İlaçlarını verdik. Küçücük yüzünde bir sürü dikiş vardı. Biraz keyifsizdi haliyle. "Yarın atlatır, bünyesi güçlü" dedi Serkan.Gerçekten de ertesi gün daha iyiydi ve sonraki gün daha iyi. Bu arada kocaman ve harika kalbi olan, Ankara'da yaşayan Aslı ona evini açtı. Her geçen gün daha hızlı toparlanması, yemeğe düşkün olması ve gideceği sıcacık bir evinin olması herşeyin daha iyi olacağını göstermişti.

Dikişlerinin alınmasına bir kaç gün kala tüm tedavisi bitti. Ve ben bu ufaklığı ne kadar iyi bakılsa da klinikten almak istedim. Evde daha keyifli olur diye düşünüyordum. Annemin "getirme" nidalarına rağmen kucağıma alıp, hava aldırarak eve götürdüm. Yolda duyduğu her sese kulaklarını radarlaştırarak tepki veriyordu. Annem, yüzüne bakamam içim acır düşüncesine rağmen daha ilk saatin sonunda kucağına almıştı bile. O kadar küçük ve güzeldi ki, ona sırtını dönmek mümkün değildi.




Daha ilk geceden herkesin sevgisini kazanmıştı bu kurt görünümlü kör kedicik. Deliler gibi oynuyor, herkese sataşıyordu. Sesleri ayırt edebiliyor, yemek kokularına tepki veriyordu. Daha 2. günün sonunda koltuktan nasıl yere ineceğini, koltuktan koltuğa nasıl geçeceğini çözmüştü. 2 saniye durmuyordu yerinde. Oyun oynarken olduğu yerde uyuyakalıyordu. Sonra birden uyanıp kaldığı yerden oyuna devam ediyordu. Diğer kediler tepki verdiklerinden yanına yaklaşmalarına izin vermedim ama Zeus ile araları çok iyiydi. Zeus her zamanki cool tavırlarıyla izliyor, arada takip ediyordu. Ama asla dokunmadı ona.



Dikişlerinin alınmasıyla gidiş saati geldi. Dikişleriyle bile ilk haline oranla çok iyi görünüyordu. Dikişleri alınınca daha bir yakışıklı oldu. En güzeli de kliniğe kucağımda gitmesi, hiç ses çıkarmaması ve korkmamasıydı. Ama gidiş yolunda tir tir titredi. Sanki anlamış gibi. O kadar titriyordu ki kliniğe gitmeyi düşündüm. Vapurda kucağımda uyuyakaldı. İlk aşısının verdiği ateşle uyukluyordu. Sıcacıktı ve kulakları yanıyordu. Teslim ettim. Aniden, çabucak... Zaten çok zordu vermek. Üstelik ateşi varken. Kendimi korkunç hissediyordum. Beşiktaş iskelede öylece kaldım. Hatta ilk defa sevgilime donuk donuk acaip davranıyordum. Çünkü o sırada içimden sürekli "o iyi bakılacağı güzel bir eve gitti." diye tekrar ediyordum ki ağlamamayı başarayım. Ağlamadım da, tabii eve gelene kadar. Annem durumu tahmin edip, herşeyini toplamıştı bile. Yine de "teslim ettin mi? hala ateşi var mıydı?" soruları karşısında fazla dayanamadım.

O ertesi sabah Ankara'ya Aslı'ya uçtu. Aslı sabah teslim aldığında haber verdi. Ve şimdi az önce evdeki fotoğraflarını görüp,evdeki köpeğin onu çok sevdiğini okuyunca içim rahat yazabildim bunu.

Bu hikayede yer almamı sağlayan Let's Adopt kurucusu harika ve gerçek bir hayvansever V.'a
Her zaman olduğu gibi güvenimize değer bir veteriner hekim, ama herşeyden önce gerçekten vicdan sahibi olan veteriner hekimimiz Pet Nature'dan Serkan'a,
Onu daha görmeden sahiplenecek kadar kocaman sevgi dolu bir kalbi olan Aslı'ya,
Dayanamam demesine rağmen, onu evde bir kaç gün misafir etmemize itiraz etmediği ve sevgi gösterdiği için Anneme,
Benim ev içinde işlerim olduğunda ona göz kulak olduğu için Zeus'a,
Tüm bu süreçte desteğiyle yanımda olan ve bana onun iyi bir yere gittiğini hatırlatarak daha fazla üzülmememi sağlayan sevgilime,

TEŞEKKÜRLER!