1 Ekim 2009 Perşembe

Şansını kendi yaratan kedi: Bluemoon'un hikayesi

Şansa inanır mısınız? Tesadüflere?

Ben inanırım şansa ve tesadüflere...

İşte bu hikaye gözlerini kaybettiği halde yaşama tutunarak kendi şansını yaratan kurt görünümlü yakışıklı bir kediciğin ve onun hayatına dokunan insanların hikayesi.

Onun göbek adı Şans. Aslında şansının yanı sıra hayata sımsıkı tutunmasıyla o başardı herşeyi. Biz, yani bu hikayede adı geçen diğer herkes, sadece yardım ettik.

Let's Adopt'tan V.'nin telefonuyla başladı her şey. Bostancı'da bir yavru kedi bulmuştu bir iş merkezinin görevlisi. O kadar kötü durumdaydı ki gözleri alıp besledi, veteriner kliniğine götürdü ama bir çözüm bulamadı. Sonra o iş merkezinde çalışan biri, bir arkadaşından yardım istedi. Arkadaşı Let's Adopt'ı tavsiye etti. Ve Anadolu yakasında olduğum için V. acil yardım istedi. İşte bizim bu küçükle 1,5 haftalık serüvenimiz böyle başladı.

O sırada ben Avrupa yakasında ofisteydim. Ve e-postamda aşağıdaki fotoğrafı görünce V.' nin neden bu kadar acele ettiğini anladım.İşimin bitmesine daha 2 saat vardı ve Zeus' u sahiplendiğimizden beri her derdimizin gözü kapalı tek çaresi Pet Nature'dan veteriner hekimimiz Serkan'ı aradım. Kediyi bulan kişi o akşam kediciği kliniğimize bıraktı. Ben de oradaydım.

Kedicik, küçük bir kutuda gelmişti. Çünkü gerçekten el kadardı ve gözleri inanılmaz derecede kötüydü. Yüzüne bakınca insanın içi acıyordu. O gece gözüme uyku girmedi desek yeridir. "Acaba canı yanıyor mu?Artık hiç mi görmeyecek" gibi sorularla döndüm de döndüm.

Ertesi gün Serkan'ı aradım hemen. "Gözlerin alınması gerekiyor, işlevini tamamen kaybetmiş" dedi. V. de söylemişti aynısını ama ben Serkan'dan duymadan inanmak istememiştim. Can sıkıcıydı. Daha 5 haftalıktı ve gözleri hayatı boyunca olmayacaktı. Işıksız bir hayat?

Gözlerindeki iltihap kuruyana dek klinikte iyi bir bakımla antibiyotik tedavisi uygulandı. Her gün görmeye gidiyordum. İlk günlerde gözlerine bakmak bile o kadar zordu ki kucağıma alırsam canını yakarım diye düşünüyordum. Sadece seviyordum. Özel bir odası ve kendine oldukça büyük gelen bir kafesi vardı bücürüğün. Odayı kendisinin yaklaşık 20 katı kadar büyük olan Kıtır ile paylaşıyordu. Odaya ne zaman girsem Kıtır önce beni sev diye bağırıyordu. Kıtır'la sohbetin ardından Bluemoon'a ilgi gösterebiliyordum.



Ameliyat günü uzun bir süre arayamadım Serkan'ı. Korktum narkozdan çıkamazsa diye. Sonunda cesaretimi toplayıp aradığımda henüz çıkmıştı operasyondan. "İyi geçti" dedi Serkan. Ertesi gün hemen soluğu yanında aldım ufaklığın. Kendine gelmişti. Karnını doyurduk. İlaçlarını verdik. Küçücük yüzünde bir sürü dikiş vardı. Biraz keyifsizdi haliyle. "Yarın atlatır, bünyesi güçlü" dedi Serkan.Gerçekten de ertesi gün daha iyiydi ve sonraki gün daha iyi. Bu arada kocaman ve harika kalbi olan, Ankara'da yaşayan Aslı ona evini açtı. Her geçen gün daha hızlı toparlanması, yemeğe düşkün olması ve gideceği sıcacık bir evinin olması herşeyin daha iyi olacağını göstermişti.

Dikişlerinin alınmasına bir kaç gün kala tüm tedavisi bitti. Ve ben bu ufaklığı ne kadar iyi bakılsa da klinikten almak istedim. Evde daha keyifli olur diye düşünüyordum. Annemin "getirme" nidalarına rağmen kucağıma alıp, hava aldırarak eve götürdüm. Yolda duyduğu her sese kulaklarını radarlaştırarak tepki veriyordu. Annem, yüzüne bakamam içim acır düşüncesine rağmen daha ilk saatin sonunda kucağına almıştı bile. O kadar küçük ve güzeldi ki, ona sırtını dönmek mümkün değildi.




Daha ilk geceden herkesin sevgisini kazanmıştı bu kurt görünümlü kör kedicik. Deliler gibi oynuyor, herkese sataşıyordu. Sesleri ayırt edebiliyor, yemek kokularına tepki veriyordu. Daha 2. günün sonunda koltuktan nasıl yere ineceğini, koltuktan koltuğa nasıl geçeceğini çözmüştü. 2 saniye durmuyordu yerinde. Oyun oynarken olduğu yerde uyuyakalıyordu. Sonra birden uyanıp kaldığı yerden oyuna devam ediyordu. Diğer kediler tepki verdiklerinden yanına yaklaşmalarına izin vermedim ama Zeus ile araları çok iyiydi. Zeus her zamanki cool tavırlarıyla izliyor, arada takip ediyordu. Ama asla dokunmadı ona.



Dikişlerinin alınmasıyla gidiş saati geldi. Dikişleriyle bile ilk haline oranla çok iyi görünüyordu. Dikişleri alınınca daha bir yakışıklı oldu. En güzeli de kliniğe kucağımda gitmesi, hiç ses çıkarmaması ve korkmamasıydı. Ama gidiş yolunda tir tir titredi. Sanki anlamış gibi. O kadar titriyordu ki kliniğe gitmeyi düşündüm. Vapurda kucağımda uyuyakaldı. İlk aşısının verdiği ateşle uyukluyordu. Sıcacıktı ve kulakları yanıyordu. Teslim ettim. Aniden, çabucak... Zaten çok zordu vermek. Üstelik ateşi varken. Kendimi korkunç hissediyordum. Beşiktaş iskelede öylece kaldım. Hatta ilk defa sevgilime donuk donuk acaip davranıyordum. Çünkü o sırada içimden sürekli "o iyi bakılacağı güzel bir eve gitti." diye tekrar ediyordum ki ağlamamayı başarayım. Ağlamadım da, tabii eve gelene kadar. Annem durumu tahmin edip, herşeyini toplamıştı bile. Yine de "teslim ettin mi? hala ateşi var mıydı?" soruları karşısında fazla dayanamadım.

O ertesi sabah Ankara'ya Aslı'ya uçtu. Aslı sabah teslim aldığında haber verdi. Ve şimdi az önce evdeki fotoğraflarını görüp,evdeki köpeğin onu çok sevdiğini okuyunca içim rahat yazabildim bunu.

Bu hikayede yer almamı sağlayan Let's Adopt kurucusu harika ve gerçek bir hayvansever V.'a
Her zaman olduğu gibi güvenimize değer bir veteriner hekim, ama herşeyden önce gerçekten vicdan sahibi olan veteriner hekimimiz Pet Nature'dan Serkan'a,
Onu daha görmeden sahiplenecek kadar kocaman sevgi dolu bir kalbi olan Aslı'ya,
Dayanamam demesine rağmen, onu evde bir kaç gün misafir etmemize itiraz etmediği ve sevgi gösterdiği için Anneme,
Benim ev içinde işlerim olduğunda ona göz kulak olduğu için Zeus'a,
Tüm bu süreçte desteğiyle yanımda olan ve bana onun iyi bir yere gittiğini hatırlatarak daha fazla üzülmememi sağlayan sevgilime,

TEŞEKKÜRLER!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder