4 Ekim 2010 Pazartesi

Üç :)

Dün gece erkenden uyudum. Harika bir gündü, kötü haberler duymayayım da aynen öyle bitsin istedim. Depremi saymıyorum.

Sevgilim ve TTcim bana harika bir doğum günü organize etmişlerdi geçen seneki gibi. Emirgan Sütiş'e girerken sevgilime arsız çocuklar gibi "bana sponge balonu aaal" diye söylendim. Oysa aceleyle içeri girmek istiyordu. Meğer zaten içeride muhteşem dostlarımla bir Sponge Bob balonu, harika bir Sponge Bob pastası (Ayşem bitanesin), kedili medili hediyeler, zarlı bol şans getirecek bir bileklik beni bekliyordu. O muhteşem kahvaltı için Simto'ya, Nur'a, Harun'a, Devletşah'a, Ayşem'e, Müge Doğrular'a, TTciğime ve sevgilime kocaman teşekkürler...


İnsanın mutlu olmasıyla, kendisini mutlu sanması arasında incecik bir çizgi var sanırım.  Ve ben bu çizginin hep bir tarafında kalmaya çalışıyorum. Mutlu olmak tarafında. Annemle uyanmak da saf mutluluk benim için. Sevgilimle uyanmak gibi. Bu sabah, annemin kollarında uyandım sabahıma. Aynen 1982 ekiminin 4'ünde yaptığım gibi.

İşe gelmek için servis saatinde evden çıkıp, servis yerine vapura bindim. Böylece köprü yolunda telef olmaktansa, vapurda temiz hava eşliğinde çay içerek işe yarım saat önce geldim. TTmin harika sesiyle ve yazısıyla doğum günü açılışı yaptım, arkası geldi tabii :)


Son bir yılımda kendimi mutlu sanmak yerine, mutlu olmakla ilgilendim. İyi gelişmeler kaydettim. Mutsuz olduklarımı hayatımdan çıkarabilmeyi başardım mesela. Mutlu edenlerin peşinden tüm zorluklarına rağmen ayrılmadım. Ama Pollyanna gibi her günümü mutlu olarak geçirmedim elbette. Üzgünsem üzüntümü de yaşadım sonuna kadar. Çünkü üzülmek, aslında mutluluğun seviyesini 2 katına çıkartıyor. Bunu farkederek üzülünce insan, daha çabuk su üstüne çıkıyor. Bunu başarmak için minicik bir ipucu vereyim: anı yaşamaya çalışın.

O gün, canınız dışarıda arkadaşlarınızla içmek yerine, sevgilinizle pijamalarınız eşliğinde dizi izlemek istiyorsa, "yarına çıkmayabilirim" psikolojisiyle hayatı koştur koştur yaşamayın. Canınız o an ne istiyorsa, onu yapın.

Mesela ben bol bol uyudum bu sene. Uykusuz kaldığım ve gecesi gündüzü belirsiz danışmanlığı bıraktığımdan beri, akşamlarıma iş karıştırmamaya özen gösterdim. İşi işte bırakmanın sorumsuzluk değil, kaliteli yaşam olduğunu öğrettim kendime. Ve bunu başardım. (hayatımda ne kocaman bir fark olduğunu anlatmam mümkün değil.) Sevdiklerime daha sabırlı olabilmeyi, yine de çok canımı acıtsa da bazen bazı kararları anında verebilmeyi de öğrettim kendime sonunda. Ve aldığım kararların ardında durabilmeyi de başardım.

Evimi değiştirdim, yeni bir yaşama başladım. Sevgilimle hayatımı ve herşeyini birlikte seçtiğimiz bir evi paylaşmaya başladım. Ha, bir de kimselerle paylaşamadığım kedilerimi (patır kütür evlenip, hayal kırıklığına uğramamak için bunu yapın, gerçekten. böylece o aşık olduğunuz adamla hayatın nasıl olduğunu görüp, kararınızı doğru verebilirsiniz. benim için yaşam harika gidiyor ama herkes için böyle olmayabilir) 2 kediyle başladığımız ev yaşamımıza 3 kediyle devam ediyoruz ve bambaşka hayallerimiz var bizi besleyen. Bir de annemi daha iyi anlamaya ve daha çok saygı duymaya başladım bu ev yaşamı konusunda.

Bu yıl daha zoru hedefliyorum ve küçük şeyleri takmadan huzuru bulmayı hedefliyorum. Benim gibi bir empat hastası için zor olacak ama olacak. Bunun ilk adımı da hayatın adil olmadığını ve olmayacağını kabullenmek...
Bu sene gerçekten sadece sağlık istiyorum. Burada da yazdığım gibi, dunyanin en harika ailesine,en degerli manevi annesine,en essiz sevgilisine,en muhtesem dostlarina sahibim.



Hayattan son 3 dileğim var. O, 3 dileğimi istiyorum sırayla. Daha doğrusu onları başarabilmek için sağlıktan başka bir beklentim yok hayattan. Hepsi sadece bende saklı ;)

1 yorum:

  1. Cadıcığım bütün dileklerinin gönlünce gerçekleşeceği, güneşli günlerde, sağlıkla yaşayacağın, huzurlu bir ömür diliyorum sana.
    İyi ki doğmuşsun :)

    YanıtlaSil