5 Eylül 2009 Cumartesi

güzel başlayan her sabah nasıl biter?

Nasıl bir hayatta yaşıyorum? Bu soruyu son zamanlarda sık sık soruyorum kendime...

Sabah erkenden uyandığımda yaptığım ilk şey sevgilimi düşünüp,gülümsemek oluyor. Sonra masamdaki Sponge Bob ve Patrick'e "günaydın" diyorum. Yüzümü yıkamadan beni son dönemde alarm olarak kuran sevgilimi arayıp uyandırıyorum ki, toplantılarına geç kalmasın. Yüzümü yıkarken Azis gelip lavaboya çıkıyor. Derdi su oynamak. Biraz su oynuyoruz ama kafasını ıslatınca koşarak kaçıyor. Giyiniyorum. An Jin San uyuduğu yerden kalkıp geliyor, her zamanki gibi mıy mıy bir şeyler anlatıyor bana. Sohbet ediyoruz kendi dillerimizde. Sonra kedicikleri doyuruyorum. Ardından arka bahçemizde yaşayan, attığımız mamalarla büyüyen 3 tombik kediciğe mama atıyorum sütle. Bu arada aralıklı sevgilimi arayıp uyandırma çalışmalarımı tamamlıyorum. Herşey harika. Yüzüm gülücüklerle dolu.

Kahvaltı ederken haberlere göz atmak için televizyonu açıyorum. Ve günümün pişmanlıkları başlıyor. Ölümler, şehitler, işsizlik, cinnetle çocuğunu öldürenler, sevgilisinin boğazını kesip kaçanlar, hayvanlara yapılan sonu gelmeyen işkenceler, cenaze ardından çelenkten çiçek almak isteyen çocuklara tekme tokat saldıran camii görevlileri, çöp kamyonuna canlı canlı atılan sokak hayvanları,...

Ve enerjim bir anda düşüyor.

Sokağa çıkıyorum. Daha köşeyi döner dönmez üstünde sabah serinliğine rağmen incecik kıyafetler olan anneannem yaşında bir teyze mendil satıyor. Sessiz, utanıyor belli ki. Yüzü hep yerde. Her sabah bir paket mendil alıyorum teyzeden. Mendil almadan para almıyor. Çocukları yok mu diye düşünüyorum, torunları? Yürürken dönüp dönüp bakıyorum. Hani paranoyak bir toplumuz ya! Para alınca kaçıyor mu, başka paralarını çıkarıyor mu diye. Teyze öylece duvara yaslanmış, belli ki hem ruhu hem bedeni yorgun öyle bakıyor arkamdan...

Daha bir kaç adım atmadan küçük bir kedi koşarak geliyor. Tam çantamdan kediler için taşıdığım azıcık mamayı çıkarmak için çantama atıyorum elimi, bir adam "pissst" diyor ufacık hayvana...Kaçıp gözden kayboluyor kedicik.

Organik kahvaltıcıda dışarıda iki genç kadın oturuyor. Sabah iş öncesi kahvaltı edecekler. Garsona sipariş verirken çok mutlular. Sürekli gülümseyip şakıyor özellikle cici kız modunda pembeler giymiş olan. Garson içeri giriyor, bir kedi kaldırımdan yürürken yanlarına yaklaşıyor. O şeker pembeli kızın ağzından kediye, sadece yanından geçen kediye, öyle bir küfür çıkıyor ki ben stadda bir erkekten böyle küfür duymadım.

Sonra bilgisayarımı açıyorum. Sayısız gruptan sayısız yardım çağrısı. Maddi - manevi. Fatih Camii'nde bitmek bilmeyen hastalık dramı, artık maddi zorluklar nedeniyle ameliyat edilemeyen kedicikler... Lara gibi göz yaşartan hikayeler... Berrak'ın koşup oynayacağı yaşta yaşadıkları

Hayat çok zor aslında. Çekilir kılan tek şey ailem ve aşık olduğum adam. Yoksa gerisi bunlardan ibaret. Yaşanır çekilir dert değil!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder