17 Ağustos 2010 Salı

İşte orası!

11 yıl mı oldu? Daha dün gibi. Ve sanki hiç olmamış gibi. TT'nin blogunda Sets'in yazısını okuyunca canlanıverdiler bende de.



Isparta'daydım. Tatilden dönmüştük ve ben eve gireli sadece 1 saat olmuştu. Ağabeyim ise İstanbul'daydı. Her zamanki gibi uyuyamadım yine. Biraz takıldım öylece. Yattım sonra. Uyuyakalmak denen o ince çizgide hayal meyal gecenin bir vakti telefonun deliler gibi çaldığını hatırlıyorum.

Ayılamadım, yan odada uyuyan anneme seslendim: "anneee, telefon". Ama annem uyku sersemi sanırım ayılamadı. Yataktan kalkarken, kafamda semsert bir acı hissettim. Bir sızlamaydı ve şişmeye başladığını farkettim. Çalışma masama çarpmıştım kafamı.

Koşarak telefona gittim. Ağabeyimdi. Daha ne olduğunu anlayamadan:

"abicim, iyi dinle. deprem oldu burda. şiddetliydi. ben iyiyim. yardım için hastaneden aradılar gidiyorum. ulaşamazsanız merak etmeyin." dedi ve kapattı. Sonraki 7 gün için bir daha sesini duyamadık.

O andan itibaren de tüm iletişim hatları kapandı bir anda. Televizyonlar bile sabaha kadar doğru düzgün yayın yapamadılar. Sabaha doğru TRTydi sanırım helikopter görüntüleri vermeye başladı. O saate kadar İstanbul sandığımız deprem merkezinin İzmit - Gölcük olduğunu öğrenince kalplerimiz sıkıştı. Gerçekten de "ateş düştüğü yeri yakar" ne demek o an anladım.

Teyzem, eniştem ve 2 kuzenim Gölcük'te yaşıyordu. Ve hiç bir şekilde haber alamıyorduk. Tanrı'm ulaşamamanın verdiği acıyı ve çaresizliği hiç o kadar derinden hissetmemiştim o güne dek. O an sanırım sadece seslerini duymak için elimizden ne gelse verirdik. Öldüler mi, iyiler mi, enkaz altındalar mı? Saniyeler içinde insanın aklından onlarca şeyin kayıp gitmesi ve hiçbirinin cevabını verememesi çok fenaydı.

İki dayım birden, farklı şehirlerden yola çıkmış ancak ne yazık ki oluşan araç kuyruğu yüzünden çok zaman kaybetmişlerdi. Annemi ve kendimi mutfaktaki televizyonun başında, helikopter görüntülerinden teyzemlerin evini görmeye çalışırken hatırlıyorum. Delirmiştik sanki. Gölcük tanınmaz haldeydi. Ve bir anda annemin çığlığı yankılandı evin içinde... "İşte orası!" Aynı anda gözlerinden akan onlarca yaşın mutluluktan mı yoksa üzüntüden mi olduğunu anlayamadım hiç bir zaman.

Evleri sağlamdı, sapasağlam. Ama etrafındaki ve çevresindeki onlarca apartman yıkılmıştı. Bir o ayaktaydı. Böyle bir durumda insanın Tanrı'ya şükrederken, tam olarak ne için şükrettiğinden bile emin olamaması midenin tam ortasına oturup kalıyor.  Ev sağlamdı. Yine de emin olamıyordu insan. Tekrar,tekrar bakıyorduk görüntülere. Evet orasıydı işte. Ama insan beyni çok ilginç. Mutlaka bir şüphe insanın kalbinin ortasına çörekleniveriyor. Büyük kuzenim gece o saatlerde genelde arkadaşlarıyla olurdu. Ya evde değilse? İşte yine başa döndük bile!

Ve ardından gelen yağmalama, açlık görüntülerine ek sürekli artan ölü sayısı... Kimseye ulaşamıyor olmak!

Sanıyorum 3. günün sonundaydı. Dayım aradı. Kısacık bir görüşmeydi yine. "Teyzenleri bulduk. Herkes sağlıklı. Ağabeyin de burda. Birazdan hep birlikte oraya doğru yola çıkıyoruz."

Sanırım hayatım boyunca aldığım en güzel haberlerden biriydi. Mutluluktan ağlayabilen biri değilim ama gözlerimden akan yaşların ne kadar çok olduğunu şimdi bile hatırlayabiliyorum.

Yine araç kuyruğuyla geçen 2 günün ardından teyzemi, eniştemi ve iki kuzenimi karşımda gördüğüm anı hatırlıyorum. Bitkinlerdi. Uykusuzlardı. Çok şey anlatmak istiyor ancak konuşamıyorlardı. Her birinin yüzünden yaşadıklarını anlamak hem mümkündü, hem değildi.


Ağabeyim ilk gün Cerrahpaşa'ya gelen yaralılara yardım etmiş, akşamına da Gölcük'e giden sağlık ekipleriyle yola çıkmıştı. Gidip teyzemleri bulmuş, onları güvenli bir yere almış, kontrollerini yapmış ve tekrar enkazdan çıkarılanlara yardım etmek için sahra hastanesinin yolunu tutmuştu. Ve gelmemişti. Teyzemleri dayımlarla göndermiş, kendisi yine yardım etmek için kalmıştı. Sadece dayıma iyi olduğunu, çok yardıma ihtiyaç olduğunu, merak etmememizi sıkı sıkı tembihlemişti.

Kuzenim Cem için ise en zoruydu olanlar. Bebekliğinden 1 gece öncesine dek hayatının her gününü birlikte geçirdiği kankasının ölüsünü çıkarmıştı karşıda yerle bir olan apartmanın enkazından. O yüzden aldığı her 3 nefesin biri derindendi. Onlarca arkadaşlarını, komşularını kaybetmişlerdi. Söylenecek tek bir sözün kalmadığı bir yerdeydik. Zamanla geçecekti, unutulacaktı.

Öyle de oldu. Herkes hayatına devam etti. Evlerine döndüler aylar sonra. Herşeyin bittiği yerde yeniden başladılar hayatlarına. İnsanız, devam etmeyi öğreniyor çabucak bedenlerimiz. Ve akıllarımız da ona uyuveriyor. Unutuyoruz hemen. Yaşadıklarımızın ardından verilen sözleri unuttuğumuz gibi...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder